Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Kendini bilen rabbini bilmez mi?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 14 Mayıs 2015
Geçerli Tarih: 05 Mayıs 2024, 15:21
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=21226


KENDİNİ BİLEN RABB'İNİ BİLMEZ Mİ?


İnsan, kendi varlığına dikkatle bakarsa, yaratıcısının varlığını bilip, ALLAH'I tanır. Zira bir kimse düşünse ki, kendi varlığının nasıl meydana geldiğini, kendi varlığından  haber ve eser yokken ve kendi yaratılışına dikkatle baksa, o, yakınen bilir ki, bundan önce iki damla meni suyu idi. Ne eti vardı, ne yağı, ne kemiği vardı. Ne damarı, ne kanı vardı : Ne aklı vardı, ne izanı. Ancak ALLAH'IN yaratması ile sonradan şaşırtıcı dış görünüşü ve garip iç yapısı vücuda geldi. Nice hünerli aza ve nice güzel huylarla süslenmiştir. Fakat bazı insanlar süsü, yalnız giyimde ve kuşamda olduğunu sanırlar. Ama huylarını gözden geçirmeyi akıl edemezler. Ya da ALLAH'IN kendisine vermiş olduğu güzel huyları bir kenara bırakıp, kendi düşünce doğrultusunda huylar edinirler ve edindikleri huyların etkisiyle de, kendi gibi olmayanı, kendi gibi düşünmeyeni, kendi gibi giyim kuşam içinde olmayan insanları hor görür, hakaret eder, zulüm eder, kötü ve çirkin cümlelerle saldırmaktan da çekinmezler. Kiminin dinini sorgular, kiminin Mezhebini, kimini cahillikle itham eder, kimini iş bilmez ilan eder. İster ki her şeyi o bilsin, sanır ki o bilir, her şeyi o yapsın, sanır ki o yapar... Bütün üstün sıfatları üzerinde taşıdığını söyleyenleri ise çok sever. Çünkü inanır ki: ALLAH onu övülmek için yaratmıştır! "ALLAH sizin dış görünüşünüze bakmaz, ama sizin kâlplerinize ve işlerinize bakar" (Hadis)


Ey ademoğlu! Dilin doğru olmadıkça Dinin, kalbin doğru olmadıkça dilin, Beden haya etmedikçe ve kalbin doğru olmaz"  "Kim bir zalimin zulmüne sözü ile yardımcı olursa, muhakkak ALLAH Teâlâ o zalimi kendi başına musallat eder." ""Benden sonra hakimler gelecektir. Kim onların kapısına gider, yalanlarını doğrular ve zulümlerine yardımcı olursa, o kimse benden değildir." (Hadis)


İslami cümleleri dilinden düşürmez, Kur'an-ı Kerimi istismar eder, kendi menfaatlerine alet eder, bunda da bir beyis görmez, kendisini Kur'an alimi, ama kendisine karşı olanları Kur'an cahilliği ile suçlamaktan geri durmaz. Butür insanların, olumlu dediğine olumlu, olumsuz dediğine olumsuz, haram dediğine haram, helal dediğine helal denmesi ise, düşündürücüdür. Ayrıca bu durum, ashabın, mezhep imamlarının, tarikat liderlerinin, hatta bazı siyasal şeflerin sözlerini buyruk kabul etmek şeklinde vücut bulduğunu göstermez mi? Onlar ne demişse doğrusu odur, içtihadın şaşmazını onlar yapmış, ilhamın sapmazını onlar yakalamıştır. Din, onların dediği ve yazdığıdır? İşte bu anlayış ve kabul, Kur'an'ın Tevbe 31. ayetinin getirdiği ve o ayetle ilgili olarak Resul'ün gösterdiği beyyinenin dikkat çektiği felaketin ta kendisidir. Bu felaket bugün Müslümanların nefesini kesmekte, bilime, akla, mutluluğa, onura, huzura ve ALLAH'IN dinine giden yolları dikenlemektedir. Müslümanların tüm gayretlerini sonuçsuz bırakan, dökülen terleri işe yaramaz hale getiren bela bu beladır. Bu belanın, insanı insan yapan üstünlüklerini çürütmekte, özgürlük, irade, yaratıcılık ve üreticilik gibi yüceltici değerleri köreltmektedir.  "Sakın raiyyeleşmeyin!" diyen bir kitabın iman çocukları böyle bir belanın girdabında kıvranırken nasıl olur da insanlık kervanının önüne geçebilirler!? Bu, her şeyden önce o kitabın ilkelerine aykırıdır. Varlık ve hayatın kanunlarına zaten ay kırı dır. Kısacası, İslam dünyası, ALLAH'IN berisinden rabler edinmeyi sürdürdüğü sürece sürünmeyi de sürdürecektir. (1) 


Her yer de islamı kullananlar, Kur'an-ı istismar etmekte sınır tanımayanlar, İnsanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan adaletle hükmetmeyi, insanların haklarını korumayı, zulme asla rıza göstermemeyi, zalime karşı mazlumdan yana tavır almayı, bir karar vermek gerektiğinde her iki tarafın da hakkını korumayı, olayları çok yönlü değerlendirmeyi, ön yargısız düşünmeyi, tarafsızlığı, hakkaniyeti, dürüstlüğü, hoşgörüyü, merhameti ve şefkati, Kur'anın emrettiğini bilmiyor olabilir mi? Hatta bunlardan bir tanesinin eksikliğinde, ya da birinin ağır basmasında gerçek adaleti uygulamanın zorlaşacağını da mı bilmiyor? "Ey iman edenler! ALLAH için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü bu takvaya daha yakındır."(maide Suresi, 8) 


Ölçüyü kaçırmış kazanç tutkusu, doğayı yağmalarken insanı da yağmalamaya başladı. Bu konuda hiçbir sınır tanımak istemeden alabildiğine zorluyor;

doğadan istediğini, istediği miktarda çekip almakta kendisini serbest sayıyor, istediğini de doğaya fırlatıp atıyor. Görünümler bozulmuş, toprak, hava ve su kirlenmiş onun umurunda mı? Bütün bunların acısını çekenler, pahasını ödeyenler, zararlarını görenler de bunların umurunda değildir. Zaten umurlarında olmuş olsaydı, doğayı, havayı ve suyu kirletirler miydi? Fildişi kulelerde oturup, insanlara tepeden bakanlar, kendi egemenliklerini, ideolojilerini, toplumun fakir ve yoksul insanlarına dayatmıyorlar demenin mümkünü kaldı mı? Stokçuluğun geldiği aşama da, karaborsanın ve hilekârlığın prim yaptığı bir ortam da, hayat pahalılığı, fakirin ve yoksulun belini bükmez, tenceresini kaynatmaz hale getirmedi mi?


Sebze fiyatlarının el yakması, temel gıda fiyatlarının her gün artması fakirin ve yoksulun belini bükmez, dermanını kesmez mi? Patates fiyatlarındaki artışı "patates lobisi"ne bağlayan idarecileri de izliyoruz değil mi? Ama, çiftçi traktörüne koyacak mazotu alabiliyor mu diye onlara sorabilmeliyiz. Kendimiz üretmeyip de her şeyi ithal edersek, Türk çiftçisinin yok olmasının önüne nasıl geçilir diye de sorabilmeliyiz. Ülkeyi yönetenlerin, yeni bir ekonomi plan üzerinde çalışmaları,tüketen toplumdan, geçmiş yıllarda olduğu gibi yine üreten toplum haline nasıl geliriz diye kafa yormalarının zamanının gelip de geçmiyor mu diye de ülkeyi yönetenlere sorabilmeliyiz. Ve emeğin ve çalışmanın son bulduğu bir noktaya doğru hızla yol aldığımız görülmeli ve bunun da önüne bir an önce geçilmelidir diyebilmeliyiz. 


Toprağı terk etmiş, hayvancılığı bitirmiş, havayı ve suyu kirletmiş bir toplum için söylenecek başka bir şey kalmadan önlem almalıyız. Eğer Türkiye yoluna böyle devam ederse, çayı da, fındığı da ithal edecek duruma gelebileceğimizin endişesini yaşamaya başlamadan bir an önce, ekilebilir tarım alanlarının imar planları iptal edilerek, üretime yeniden açılmalıdır. Yoksa, altın sarısı tütünümüzü, Virjinya tütününe kurban ettiğimiz gibi, Şeker pancarı üretimine kota koyup, Çin'in GDO'lu mısır şurubuna muhtaç hale geldiğimiz gibi, bütün tarım ürünlerini de ithal edecek duruma geliriz ki, buda Türk çiftçisinin sonu olur. Hatta bir kaç sene sonra zeytin ve zeytin yağı ithal edecek duruma bile gelebiliriz. Elmayı, armudu, çileği, patlıcanı biberi, domatesi, salatalığı, kıvırcık ve marulu ithal ettiğimiz artık aşikâr değil midir? Amasya'nın o mis kokulu elması nereye kayboldu diye hiç merak ediyor muyuz? "Felâketler, ayak seslerini duymayanlara geliyorum demez" (Balzac) Yaşasın "Yeni Türkiye!"


"Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidara geçtikten sonra onun gerçek ihtiyaçlarını düşünecek yerde memleketi kendi istediği yolda götüren, laf anlamayan, yetkililerin uyarılarına kulak asmayan, millette mevcut kuvvetleri şahsına bağlamaya çalışan kahraman yüzlü insanlardan hayli zarar görüldü." ATATÜRK (1919)


Din tacirleri tarafından 922'de katledilen ve cesedi yakılıp külü savrulan Hallacı Mansur'dan da, söz etmek istiyorum.


Haydar Yalçınoğlu, "Hallacı Mansur" adlı yapıtında şöyle seslenmektedir:  

"Gerçek Müslüman, iki efendiye birden kulluk edemez. Kişi, ya gerçek efendi olan ALLAH'A kulluk edip insan olur; ya da kendini sömüren efendiye kulluk edip köle kalır... Nefsini zühd (ibadet) ile islah etmeyen saltanat düşkünü efendiler, Muhammed ümmetinin gerçek düşmanıdırlar. Ey Muhammed ümmeti! Çıkarcı aracılar karşısında kelime-i şahadetiniz kadar özbenliğinize de sahip çıkınız. Biliniz ki, nerede din adına emeğinize göz konulmuş, sizi köle gibi çalıştırma ve özbenliğinize zulüm varsa, orada din sahteleşmiş demektir. Buna izin vermeyiniz...(Lütfi Kaleli)

"KENDİNİ BİLEN RABB'İNİ BİLMEZ Mİ?"


Neyzen Tevfik, ne güzel söylemiş:


"Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır

Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır              

Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca          

Liyakat görmesi pezevenk puşt olanındır!"



(1) Yüksel Mert-Cengiz Açıkgöz (Tutku)


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster