Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Ruh bunalmışlığı


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 03 Mart 2015
Geçerli Tarih: 05 Mayıs 2024, 12:18
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=20606


RUH BUNALMIŞLIĞI

 

Çağımızın en büyük problemlerinden biri, belki de en büyüğü, insanlığın geçirmekte olduğu "ruhi bunalım"dır. Belki dünyanın her yerinde, her köşesinde, hemen hemen her gün ruhi bunalımlar yaşanıyordur. Fakat, bizim ülkemizde yaşanan ruhi bunalımlar, ruhi sıkıntılar diğer ülkelere nazaran daha fazladır, daha ileri boyutlara ulaşmıştır dersek yalan olmaz. Son senelerde ülkemizde satılan Anti Deprasan ilaçlarının milyonlarca kutuya ulaşması da ruh bunalmışlığımızın bir göstergesi olarak görülebilir. Ayrıca Tv ekranlarından, gazete sayfalarından neler olup ne bittiğini okumuyor, görmüyor da değiliz. İnanın, görmediklerimiz ve okumadıklarımız, gördüklerimizden de, okuduklarımızdan da daha fazla olduğu da bir gerçektir. Ruhi bunalım içinde olanlar arasında bir sınıflandırma yapmak belki psikologların ve sosyologların bileceği iştir, ama sosyologlar, sayıları her gün biraz daha artan idealsiz, gayesiz, hedefsiz ve kendinden başkasını düşünmeyen bazı insan tiplerinden bahsetmektedirler. Butür insan tiplerinin ise dünyamızın geleceği için bir sorun, bir tehlike olarak gördüklerini ve gerek toplum içinden, gerek kurum ve kuruluşlar içinden, gerek aile içinden başlayarak yaşantımızın bütün katmanlarına yayılan ve beraberinde çeşitli problemler getiren, bu anlaşılması ve bağdaşılması güç olan insanlarla nasıl başa çıkılabileceği üzerinde akıl sahiplerinin, bilim adamlarının kafa yormalarının gerekliliğinin de altını çizmektedirler.


Her bakımdan geri kalmış, ekonomisi dışa bağımlı, işsizlikle, anarşi ve terörle boğuşan ülkeler de, şantaj, hırsızlık, soygun, her çeşit kaçakçılık, adam kaçırma, ırza tecavüz ve daha akla hayâle gelmeyen her türlü şiddet olaylarının yaşanıyor olması normal değil midir? Hiçbir ideale dayanmayan, hiçbir gaye ve hedefi olmayan, sakat hatta sapık bir karakter taşıyan bu tür suçların ve davranışların, özellikle kadınlar üzerine yönelmiş olması da, ruh halimizin ne durumda olduğunun bir göstergesi değil midir? Ayrıca, Kendi gibi giyinmeyenlere, kendi doğrultusunda düşünmeyenlere, kendi gibi bir hayat tarzı benimsemeyenlere, kısacası kendisi gibi olmayanlara baskı uygulanması, tehdit edilmesi, hakaret edilmesi, zulümlere maruz bırakılması, hatta darp edilip sakat dahi bırakılması ruh halinin dışa vurulan, şiddete dönüşen bir tezahürü değil de nedir? Hatta binlerce yıllık geleneklerin mahsulü olan, "milli kültür" milli birlik ve beraberlik, din ve vicdan hürriyeti, ruhi bunalımlar içinde debelenip dururken, hangi bunalımlarımız "salah"a kavuşur sanıyorsunuz? Vatan toprağı terk edildikten sonra "şükür Namazı" kılarak mı, "ben bilirim" diyerek herşeye karışarak mı, hatta zekalarıyla alay ederek mi, kendi yaptığını beğenerek mi?


Dr. Paul Campbel 'in şu sözleri manidar değil midir? "Yüreğiniz ne kadar rahatsız olursa, o derece fazla konuşursunuz"  Ayrıca, "Hayatlarında, aşırı derecede kendini beğenmişlik, üstünlük ve "her şeyi ben bilirim" duygusu olan insanların, korkaklığının yol açtığı moral çöküntüsünün etkisi altında ezildikleri sonucuna varmak hiç de hatalı sayılmamalıdır. Karakterlerinde; erdemlik ve iyilik ilgisi bulunmayanlar ve net bir nitelik göstermeyenler sahte bir yumuşaklık taşır ki, bu da onların, hak ve adalet hakkında, net bir kavrama sahip olmadıklarını hatta çehrelerinde görülen silik ve manasız bir yumuşaklık da taşıdıklarını gösterir. Aşırı derecede kendisini güçlü hisseden ve kendisini bu hisse kaptıranlar, daimi surette korku içinde olduklarından daha fena bir duruma düşmemek için de, kuruntularına kapılırlar ve korkularını ya konuşarak ya da etrafındakilere hiç bir şeyden korkmaz izlenimi verirler. 


Ruh halleri bozulmuş ya da doğuştan bozuk olanların sebep oldukları bir çok olaylar yaşanması ve bu olayların başında da, kadına şiddet ve tecavüz olaylarının gelmesi, kadınları tedirgin etmiyor, korkutmuyor diyebilmenin mümkünü yoktur. Kendi karısına, çocuklarına ve ana babasına varıncaya kadar şiddet uygulayanların, nasıl bir ruh hallerinin olduklarını varın sizler hesap edin. Kadına, kıza, yaşları küçük çocuklara, erkek kız ayırmadan tecavüz edenler, tecavüzden sonra öldürenler, benzin döküp yakanlar, bütün yaratıklardan daha alçak, daha aşağı bir yaratık değil midir? İnsanoğlu nasıl bu kadar vahşileşebiliyor, nasıl bu canavarlıklara kalkışabiliyor diye önce ülke yönetimini ellerinde bulunduranların düşünmesi gerekmiyor mu?Hatta düşünmekten çok butür olayların önlenmesi için gereken tetbirleri de ivedilikle hayata geçirmeleri gerekir ki, bir daha böyle olaylarla karşılaşılmasın. Bazı hokkabazların da! kadınları, kızları, hatta yaşları küçük çocukları, şekillendirmeye, kalıplandırmaya, sınıflandırmaya, saçının kılıyla, eteğinin boyuğla, uğraşanlar olmasın. Hatta kadınlarımızı, "Eksik etek" diye aşağılayanlar da olmasın, "saçı uzun aklı kısa" diye horlayanlar da ortaya çıkmasın, "kaşık düşmanı" ilan edenler de bulunmasın.


Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bakınız kadın hakkında ne diyor:

"Hiç şüphesiz kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Senin (memnun olacağın) bir yola dosdoğru koyulmaz. Eğer ondan faydalanmak istersen eğri iken de ondan faydalanabilirsin. Sen gider de onu düzeltmeye kalkışırsan onu kırarsın. 


Hırsına yenik düşenler, nefsinin bağlarından kurtulamayanlar, âzat olmak için çaba harcamayanlar, yaptığı haksızlıkları düzeltmeye yönelmeyenler, kendi kusurlarını görmeyip hep başkalarının kusurlarını görüp ön plana çıkaranlar, nefislerinin bağlarından kurtulabilirler mi? Nefsinin bağlarından kurtulmak isteyen insanların, önce geçmişteki hallerinden ve gelecekteki olumsuz düşüncelerinden, hiçbir hususu da gizli tutmaya yeltenmemeleri gerekir. İnsanoğlu bir çok hatalar yapabilir, başından bazı olaylar da geçebilir. Dr. Paul Campbel, bazı insanların korkuları olduğunu da söyler. Mesela: Başarıya ulaşamama korkusu!.. Gülünç olma korkusu!.. Gözler önüne serilmek korkusu!.. İşini kaybetme korkusu!..Seçimi kaybetme korkusu!.. Büyüklük hissini kaybetme korkusu!.. Elinde olanı kaybetme korkusu!.. Elinde olmayanı ele geçirememek korkusu!.. 


Ayrıca Dr. Paul campbel: Materyalist ve "baskıcı" ideolojilerin hüküm sürdüğü ülkelerdeki ilerlemeler, orada yaşayanların inancından değil, başlarındaki idarecilerin zalimce baskılarından ileri gelmektedir der. Oralardaki insanlara, hayat mücadelelerinde, başka yolları seçmek imkanı verilmez diye devam ediyor.Akidesi bozuk olan vicdansız insanlar, bütün dünyayı hükümleri altına almak için işbirliği halindedirler. Milletlerinin ve içinde yaşadıkları toplumların, birliği ve beraberliğe kavuşturulması için, hayatlarını adayacak idealist insanların çoğalması, ancak bu kötü niyetleri boşa çıkarabilir...diye de ilava ediyor.


Bugünün toplumlarında bencilliği bile, özel hayatlarında bir fazilet örneği olarak göstermek marifetini, "sağduyu" diye vasıflandıranların olabileceğini bırakın söylemeyi düşünmek bile insanı ürkütmez mi? Ne hazindir ki, bu durum insanlar arasında çok yaygın bir hal almışken, ülkesine ve milletine hizmet etmek isteyen idealist insanlara küfürler ve hakaretler edilmesi, tehditler savurulması ve onlarla alay edilmesi sizce hangi aklın, hangi çarpık düşüncenin tezahürüdür? Ahlâk zayıflığını ve haksızlığı hoşgörü olarak görenler, böylelikle modern bir insan olacaklarını mı zannediyorlar? Yaşadığımız bu teknoloji ve bilim çağında, milletlerin gidişatını etkileyebilecek ileri atılımlar yapılıyorken, insanoğlu uzay yolculuğuna hazırlanıyorken, moral çöküntüsü içinde yaşayan ve ruh sağlığı da bozulmuş olan toplumların bu ilerlemeden paylarına düşeni alacaklarını zannedenler var mı acaba? "Ruh Bunalmışlığı" ileri derecelerde seyreden ülke insanlarına, bilimden, teknolojiden ve fenden bahsedebilirsiniz de, onları bu doğrultuda yönlendirebilir misiniz?


Hilekarlık, karaborsacılık, kaçakcılık, hırsızlık ve rüşvet çarkının dönüp durduğu toplumlar da, dürüstlükten, ruh temizliğinden, değergâhtan ve sevgiden söz edebilirmisiniz? Edebilirsiniz, ama yalnız söz de kalır. Bakınız! Bir grup Amerikalı, kendi hayat tecrübelerine dayanarak, "Yeni Amerikalı" adını taşıyan bir tiyatro eseri sahneye koymuşlar. Bu eser de; şahıslar arasındaki suçluluk, toplumlardaki yıkıcılık, ayrılmalar ve boşanmalar ele alınarak işlemişler ve Amerikan halkına bazı çözüm yolları da göstermişler. Bizler de bu gibi oyunları sahneye koyamazmıyız? Tv ekranlarında, sıradan, konusu ne olduğu belli olmayan dizi filmler yerine böyle oyunları Tv. ekranlarından halkın bilinçlenmesi için yayınlansa daha yararlı ve daha güzel olmaz mı? Belki bu yolla biraz olsun ruhi bunalmışlıktan, sevgisizlikten de kurtulmuş oluruz. Ama bunun için de önce: aramızdaki sütü bozukları, hainleri,yalancıları, iftiracıları, yalakaları ikiyüzlüleri ve her dönemin adamlarını içimizden temizlememiz, söküp atmamız gerekmez mi?


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster