Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 17 Şubat 2015
Geçerli Tarih: 16 Mayıs 2024, 19:19
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=20498
Nasıl gazeteci
olduğumu nereden bileceksin?
Sen benim, "nasıl
gazeteci olduğumu nereden bileceksin",diye soracak olsam, "külhan bey
misin? Kabadayı mısın?" türünden olmayacak vasıflandırmalarda
bulunacaksın..
O manaya da geliyor çünkü.. Haklısın, Türkçe
bu kadar esnek işte.. Nereye çeksen o tarafa uzuyor.. Ama sen, "Türkçe
konuşma ve yazmayı" yeteri kadar "algılayamadığından",
"anlatılmak" istendiği gibi değil de, "anlamak" istediğin
gibi anlıyorsun.. İşine böyle geliyor tabii..
Oysa ben, "nasıl gazeteci olduğumu"
nereden bileceksin" sorusu ile, "meşakkatli matbaa serüveni ile
başlayan" süreci anlatmak istemiştim..
Evet, sen benim, "nasıl" gazeteci
olduğumu" nereden bileceksin?
Benim patronum, zengin değildi.. Çok reklam
alamıyordu.. Yerel gazetelerde sıkıntı da bu zaten.. Kaldı ki 40 küsur yıl önce
küçük bir Anadolu vilayetinde, yerel gazetenin reklam alma şansı hiç yoktu..
Gazetenin tirajı da yoktu.. Topu topu 150-200 gazete basılıyor, hatırı sayılır
devlet dairelerine dağıtılıyordu..
Geliri mi? Boya ve kağıt masrafına gidiyor,
çoğu zaman da borçlu kalınıyordu..
Yemekhanemiz yoktu.. Sabah kahvaltımızı
evlerimizde yapıyorduk..Öğle paydosu, öğle yemeği de yoktu.. Taa saat 15-16
sularında matbaa önünden geçen simitçiden birer simit alır da yersek bayram
ediyorduk.. Onu da her gün alamıyorduk..
Ve gece geç saatlerde eve geldiğimiz de, akşam
yemeğimizi yiyorduk..
Sen o saatlerde kim bilir hangi alemde, sıcak
yatağında neler yapıyordun..
Evet.. "Sen benim "nasıl"
gazeteci olduğumu nereden bileceksin?"
Ayda bir sefer "haftalık" alırsak,
aldığımız o parayı "harcamaya" kıyamıyorduk.. İnanır mısın, 40 küsur
yıl oldu.. "Haftalığım" hala duruyor benim.. Hiç harcamadım..
Diyebilirsin ki, "madem parası yok,
yorucu, ağır iş.. Git başka bir iş bul.."
Sadece gülerim sana..
Sen "gazeteciliğin" ne ulvi, ne
kadar yüce.. Ne kara "sevdalı" bir iş olduğunu nereden bileceksin?
Sen o "aşkı tatmadın" ki hiç.. O aşk
bambaşka.. Cinsel arzuların senin olsun, alda git.. Bu aşkta, bu sevdada
cinsellik yok..
Haaaa.. Matbaa demişken, "İşte bak..
Gazeteci değilsin.. Sen matbaacısın" demeye kalkma, gücenirim sana..
"Matbaa et ise gazeteci tırnağıdır.." Yani ayrılamaz bir birinden..
Zaten, "matbaada mürekkep yalamayandan da gazeteci olmaz.."
Matbaada pişersin, yeteneğin var ise yazar
çizersin..
Çok şükür bizimde "yeteneğimiz"
keşfedilince, "yazı ailesine" katıldık..
Ve ben, (Gerçi sen abartı dersin ama) yaptığım
"ilk haber" ile "Vali" hazretlerinden (o zamanlarda
valilerin ağırlığı vardı) "teşekkür" alınca.. sen bu "heyecanda
ki tadı" nereden bileceksin..
Vali gibi koskoca bir mülki amirin sizi kapıda
karşılaması, iltifat etmesi, oturup karşılıklı sohbet etmesi, çay kahve
içilmesi.. Yemek yenmesi.. Sonra vali hazretlerinin sizi kapıya kadar
uğurlaması, sence hangi sözcükle taltif edilir?
Yoo.. ne var bunda deme hemen.. Sana 40 yıl
önceki vali-gazeteci ilişkisini anlatıyorum.. Şimdiki duruma bakarsan.. Eh,
haklısın..
Yinede sen 40 yıl önceki valileri,
"Cumhurbaşkanı" gibi düşün, "anlarsın.."
Biz bu sevdaya kapıldık ve bir daha da
kopamadık.. Çok zor günlerimiz oldu elbette.. "Ekonomik" zorluğun
yanında, "manevi" zorlukları nasıl anlatsam sana..
Şimdi senin yaptığın gibi,
aynısını o zaman da yapıyorlardı..
Yazdığın yazı ile,
yaptığın haber ile "rahatsız" olanlar, "ağza alınmayacak
hakaretlerle, küfürlerle çıkıyorlardı karşımıza.."
Ara sıra "dayak yediğimiz" bile
oluyordu..
Korkmuyor muyduk? Korkuyorduk tabii.. Korku
galip gelmedi.. Yenemedi yüreğimizdeki kara sevdayı.. Biz aşık olduğumuz
"40 küsur yıl önceki aşk" ile "mesleğimizi sevmeye" devam
ediyoruz..
"Sen bizi gazeteci olarak
görmeyebilirsin.". Ama "damarlarımızda ki matbaa mürekkebini
silemezsin.."
Yılların verdiği "tatlı bir
yorgunluk" sadece.. Yine "yazmaya", çok "sevdiğimiz
insanlarımızı, halkımızı uyarmaya, haberdar etmeye" devam edeceğiz..
Seninde bir gün, "gazetecilerin toplumun
düşmanı değil de, toplumun aynası olduğuna" inandığını umut ederek..
"Gazeteci sestir, gazeteci
nefestir.." "Gazetecinin sesi, gazetecinin nefesi kesilirse",
sorarım sana.. Bir gün "sana da lazım olursa.." Ne yapacaksın?
"Demediğin adi laf, söylemediğin iğrenç
söz, yapmadığın hakaret" kaldı mı? Bir düşün.. Bir başkası olsaydı, inan
ki karşına dikilirdi..
Biz ne yaptık? "Utandın" mı?
"Sen gazeteci değilsin" demek, bana
"söylenecek" en "son söz" ve "en son
hakarettir.." Ne yapayım şimdi ben?
Karşına mı "dikileyim", Yüce
"Mahkemeye" mi gideyim?
Korkma.. Ben "gazeteciyim.."