Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 14 Ocak 2015
Geçerli Tarih: 28 Nisan 2024, 06:33
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=20260
SİYONİZM,ANTİ-SEMİTİZM VE BİR “MUGALATA” ÜZERİNE - SİBEL
ÖZBUDUN
“Kişi ancak kalbiyle görür.Göz hiçbir şeyin özünü göremez.”
Yıl 1975 ya da 1976 olmalı; Paris’te bir grup Türkiyeli
devrimci öğrenciyiz. Aklımız ve yüreğimiz, bir yanıyla yükselen devrimci
hareketin devlet destekli faşist çeteler eliyle kırılmaya çalışıldığı
memlekette; bir yanıyla da hem yaşadığımız ülkedeki devrimci mücadelelerin
içinde yer almaya, hem de Türkiye’deki devrimci/sosyalist hareketle dayanışma
sağlamaya çabalıyoruz. Türkiyeli işçileri Fransız emek hareketi içerisinde
örgütlemeye çalışıyoruz, örneğin.
Ve dünyada gelişen devrimci mücadeleleri izliyor,
yapabildiğimiz kadar omuz vermeye, diyalog geliştirmeye çabalıyoruz. Paris bu
türden uğraşlar için o zamanlar hâlâ çok elverişli bir merkez…
Bu bakımdan içlerinde Fransa merkezli MRAP (Irkçılığa,
Anti-Semitizme Karşı Barış için Hareket) ve Belçika merkezli MRAX (Irkçılığa,
Anti-Semitizme, Yabancı Düşmanlığına Karşı Hareket)’ın da bulunduğu bir dizi
örgütün düzenlediği “Irkçılığa Karşı Uluslararası Kongre”ye katılma kararını
coşkuyla alıyoruz. Aralarında o zamanlar Güney Afrika’da Apartheid rejimine
karşı mücadele eden ANC (Afrika Ulusal Kongresi) temsilcilerinin de bulunduğu
çeşitli mücadele örgütlerinden delegelerle iki gün boyunca Avrupa’daki ırkçılık
ve yabancı düşmanlığı ve ulusal kurtuluş hareketleri konusunda hararetli
tartışmalar yürütüyoruz; ANC’ye silah yardımı yapılması, alınan kararlar
arasında en çarpıcısı olarak kalmış aklımda örneğin…
Derken, iki günün harareti ve yorgunluğu üzerine, kongrenin
kapanışına birkaç dakika kalmışken bir el kalkıp bir önerge veriyor: Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu’nun 10 Kasım 1975’te aldığı, “Siyonizmin bir ırkçılık ve
bir ırk ayırımcılığı olduğu” yönündeki kararın “anti-Semitik” bir tutum olarak
lanetlenmesi… Dilimiz tutulmuş, ne olduğunu anlamlandırmaya çalışırken, kaldır
parmak-indir parmak, öneri kabul ediliyor ve Kongre, kişisel olarak benim için
böyle bir “yüzkarası”yla kapanıyor. İsrail devletinin Batı Avrupa’daki pek çok
“sivil toplum örgütü”nü çeşitli biçimlerde destekleyip manipüle ettiğini
öğrenmem ise biraz daha zaman alacak…
Durup dururken bu “anı” nereden mi çıktı?
Belki anımsanacaktır; Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi
(ADÖG), 26 Kasım 2014 tarihinde Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in kentte
restorasyonu gerçekleştirilen sinagoga konusundaki, buram buram ırkçılık ve
anti-Semitizm kokan sözlerini protesto eden -hem yazım aşamasında katkıda
bulunduğum, hem de ilk imzacılarından olduğum- bir bildiri yayınlamış, metinde
anti-Siyonizm ile anti-Semitizm arasındaki fark da vurgulamıştı.
Bildiri üzerinden birkaç gün geçti ki, bu bildiriyi ve
imzacılarını “anti-Semitizm yapmakla” suçlayan bir metin dolaşıma girdi sosyal
medyada. “S.O.S. Antisemitizm!” başlığını ve Almanya Frankfurt / Main kentinde
faaliyet gösterdiği anlaşılan “Soykırım Karşıtları Derneği”nin imzasını taşıyan
metinde, “bu güne kadar antifaşist, anti ırkçı, cephede bildiğimiz solcu
devrimci demokrat geçmişinde ağır bedeller ödemiş, ezilen halklar meselesine
özellikle de soykırım mağduru halklar meselesine duyarlılıkları ile” tanınan
“aydınların, antisemitizme karşı tavır adına kendilerinin antisemit pozisyona
düşmeleri”nden metni kaleme alan kişilerin (böyle diyorum, çünkü metinde imza
yerine sadece derneğin adı yer alıyor) “büyük bir hayal kırıklığına” uğradığı
belirtilip, “antisemit klişeler üzerinden antisemitizme karşı mücadelenin
imkânsız olduğu” söyleniyor.
Ardından da, bildiri imzacılarının “antisemit klişeler”ine
değgin argümanlar sıralanıyor. Özetle:
1) “Siyonist İsrail devleti” kavramının, global
anti-Semitizmin, Yahudi halkının Filistin’de devlet olarak var olma hakkına
karşı icat ettiği anti-Semit bir klişe olduğu… Oysa İsrail devletinin yüzlerce
yıldır zulme ve sürgünlere uğramış Yahudi halkının kendi yurdu üzerinde, BM’nin
de onayı ile kurduğu meşru bir devlet olduğu…
2) Anti-siyonizmin, günümüzde “her türden Yahudi
düşmanlığının içinde yer aldığı, İsrail’e ve Yahudi halkına karşı yönelen
dezenformasyonların, iftiraların komplo teorilerinin kılıfı” olduğu…
Anti-Siyonist olmanın “Kürtlerle dost, ama PKK’ye karşı olmak”, ya da
Ermenileri sevdiğini söyleyip de “Ermeni terörü”nden söz etmekle aynı kapıya çıktığı…
3) İsrail devletinin bünyesinde “İsrail devletinin
meşruluğunu kabul etmeleri” koşuluyla Arapların ve Müslüman ya da Hıristiyan
başka toplulukların da yaşadığı, Arapça’nın İbranice yanında resmi dil
statüsünde olduğu…
4) Türkiyeli sosyalistlerin, devrimcilerin anti-Semitizminin
kökeninde, 1960’lı yıllarda Filistin Kurtuluş hareketiyle kurduğu dostça
ilişkilerin yattığı, bu “yapısal anti-Semit duruşla” yüzleşmeden Türkiye
solunun “ne soykırım mağduru halklar meselesine ne de genel anlamda ezilen halklar
meselesine tutarlı bir duruş göstermesinin mümkün olmadığı...
Derler ya, neresinden tutmalı…
Bir kere “Siyonizm” kavramı, “anti-Semit bir klişe olmak”
bir yana, İsrail devletinin, kuruluşundan bu yana en yetkili kişilerince
benimsenen “yarı-resmî “ ideolojisidir. Gelin, bunu göstermek için en
“tartışılmayacak” kaynaklara müracaat edelim.
Örneğin, Sanal Yahudi Kütüphanesi (Jewish Virtual Library)
“Siyonizm”i şöyle tanımlıyor:
“… ‘Siyonizm terimi, 1890’da (Milliyetçi Yahudi Öğrencileri
Hareketi Kadimah’nın kurucusu Avusturya yurttaşı b.n.) Nathan Birnbaum
tarafından imal edilmiştir. Genel tanımı Yahudi halkının anayurtlarına dönüşünü
sağlamaya ve İsrail topraklarında Yahudi egemenliğinin tesisine yönelik ulusal
hareket anlamına gelir. İsrail devletinin 1848’deki kuruluşundan itibaren
Siyonizm, İsrail Devleti’nin gelişmesi ve İsrail’deki Yahudi ulusunun İsrail
Savunma Kuvvetleri desteğiyle korunması anlamını yüklenmiştir. Ortaya çıktığı
andan itibaren Siyonizm hem somut hem de tinsel hedefleri savunmuştur. Tüm
kanaatlerden Yahudiler -sol, sağ, dinsel, seküler- Siyonist hareketi oluşturmuş
ve onun hedefi doğrultusunda çaba göstermiştir.”[2]
Tanımın atladığı bir şey var: İsrail Devleti’nin kurulduğu
toprakların boş araziler olmayıp, yüzlerce yıldır Filistinli Arapların yurdunu
oluşturduğu… Ve “İsrail yurdu”nun, Balfour Bildirgesi’nden bu yana Filistin
topraklarına yerleştirilen Yahudi kolonları ve izleyen yıllarda kurulan
devletin bir dizi işgalle bu sınırları, yeni Arap topraklarını ilhak ederek
genişlettiği, Filistinlileri ise kuşatılmış, çevrelerindeki çember her
seferinde biraz daha daralan, periyodik katliamlar, yoksullaşma ve
yoksunlaşmaya mahkûm kıldığı…
İsrail devletinin topraklarını işgal ettiği Filistinlileri
“vatansızlaştırma” ve “paryalaştırma” girişimlerini sadece başlıklar hâlinde
sıralamak, ciltler tutar… Ben burada İsrail devletinin Filistinlilerin
topraklarını işgal, Filistinlileri bastırma ve mülksüzleştirme işlemlerini
“Siyonist” ideolojiye dayanarak gerçekleştirdiğini vurgulamakla yetineyim… Hayır,
“Siyonist İsrail”, “bir elinde Kur’an, bir elinde Kavgam olan” “İslâmcı
faşistler”in bir icadı değil, İsrail’in kurucularının ve yöneticilerinin büyük
bölümünün ideolojisi, idealidir.
İsrail’de ve İsrail dışında siyonizme karşı çıkan Yahudi yok
mudur, derseniz, vardır elbette. Eğer, Siyonist ideolojinin seküler ve
milliyetçi söylemini eleştiren fanatik Yahudileri saymazsak, Norman
Finkelstein’dan Noam Chomsky’ye, Michael Neumann’dan Shlomo Sand’a, Ilan
Pappé’den Uluslararası Anti-Siyonist Ağ’a çok sayıda İsrail’de ya da İsrail
dışında yaşayan Yahudi aydın ve aktivist, kendilerini “anti-Siyonist” olarak
tanımlayıp İsrail devletinin Filistinlilere uyguladığı vahşete karşı saygın bir
mücadeleyi sürdürmektedir… Ve onlara göre anti-Siyonizmi anti-Semitizme eşitlemek,
İsrail politikalarına karşı muhalefeti susturmanın bir yoludur…
Gelelim, anti-Siyonist olmayı “anti-PKK” ya da “anti-Ermeni”
olmakla eşitleyen mugalataya…
Ermeniler, Osmanlı topraklarında uygulanan etnik temizleme
ve “sermayeyi Türkleştirme” politikaları doğrultusunda trajik bir soykırıma
uğratıldılar. Cumhuriyet rejimi ise soykırım faillerini taltif edip Ermeni
mülklerinin yağmalanmasını resmileştirerek bu politikaya sahip çıktı, sürdürdü…
Bu tarihsel gerçeği “ama”sız, “fakat”sız kabul etmek, benim için, Ermenileri
sevmek ya da sevmemekten bağımsız olarak, sosyalist bilinç ve vicdanımın
gereğidir.
Benzer biçimde, PKK Anadolu Kürtlerinin varlığı ve (ayrılmak
dahil) hakları için mücadele eden bir örgüttür. Ulusların kaderini tayin
hakkını ilkesel kabul eden sosyalist dünya görüşüm nedeniyle, anti-PKK bir
konumu benimsemem, mümkün değildir, olamaz. Ancak ne Kürtler ne de PKK -benim
bilebildiğim kadarıyla- Kürt toprakları üzerinde yaşayan herhangi bir
kendiliğin ortadan kaldırılması ya da etkisizleştirilmesini, kuşatılmasını,
mülksüzleştirilmesini öngörmekte değildir…
Tüm bunların İsrail devletinin Siyonist ve yayılmacı
politikalarına karşı çıkmakla ne alakası var?
Gelelim İsrail’in topraklarında Arapların da
yaşayabildiğine/yaşadığına. Metin yazarları, bu “lütfu” İsrail devleti
açısından bir “yücegönüllülük” olarak görüyor olabilirler. Öyleyse hemen
belirtelim, bu günlerde İsrailli siyasiler bu “yücegönüllülükten”, yani
toplumun “en altındakiler” olarak yaşattıkları, en parya işlerde çalıştırdıkları,
sürekli olarak temel haklarından yoksun bırakmakla tehdit ettikleri bu
“azınlıklardan” vaz geçerek, İsrail’i bir “Yahudi devleti” ilan etme konusunda
çalışıyorlar… Yazar(lar) İsrail hükümetinin 22 Kasım 2014 tarihinde “İsrail’i
Yahudi halkının ulus devleti olarak tanımlayıp, Yahudi şeriatı Halakha’yı
devletin hukukunun temel kaynakları arasında kabul eden” yasa tasarısını kabul
ettiğinden habersiz mi?
Nazilerin Yahudi halkına uyguladığı soykırımı ve İsrail
devletinin Filistinlilere uyguladığı katliam ve şiddet politikalarını aynı
nefretle lanetleyen, “Nazi Almanyası’nda Yahudi, İsrail’de Filistinli” olmayı
temel değer bilen bir sosyalistim. Mensubu olmaktan onur duyduğum Türkiye
devrimci hareketinin Filistin mücadelesiyle dayanışmasına sonuna kadar sahip çıkıyor
ve bildirideki her bir sözcüğü bir kez daha imzalıyorum.
Ya beni/bizleri “anti-Semit” olmakla eleştiren metnin
yazar(lar)ının İsrail devletinin Filistinlilere karşı işlemekte olduğu insanlık
suçlarına karşı en ufak bir eleştirisi var mı?
Yoksa, örneğin Rachel Corrie’nin İsrail tanklarınca
parçalanmış bedeni üzerinden İsrail devletinin “hık deyiciliği”ni üstlenmekten
hoşnut(lar) mı?
10 Aralık 2014 15:48:33, Ankara.
N O T L A R
[*] Newroz: Kaldıraç, No: 163, Ocak 2015…
[1] Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens, çev: Sumru
Ağıryürüyen, Mavi Bulut Yay., 2011.
[2]
http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Zionism/zionism.html