Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama: Birleşmiş Milletler'in 1999'daki kararı ile her yıl 25 Kasım tarihi "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan edilmiştir
Kategori: Eğitim
Eklenme Tarihi: 25 Kasım 2014
Geçerli Tarih: 08 Mayıs 2024, 09:25
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=19765
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE HAYIR!
Birleşmiş Milletler’in 1999’daki kararı ile her yıl 25 Kasım
tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan
edilmiştir.
Ülkemizde, kadına yönelik şiddet, kadın emeği sömürüsü,
kadın bedeni sömürüsü, kadın yoksulluğu, kadın işsizliği, çocuk gelinler ve
okula gönderilmeyen kız çocukları, tacizciyi, tecavüzcüyü, saldırganı koruyup
kollayan hukuk sistemi, kadının özgürleşmesi önünde en büyük engeller olarak
durmaktadır. Kadına yönelik şiddet ve
kadın cinayetleri her geçen gün artarak yükselmektedir.
Kadınlar ve kız çocukları, aile içinde sokakta, okulda ve iş
hayatında, fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalmakta,
yaşanan şiddetin kız çocuklarının okuyamamasından, kadınların toplumsal hayata
etkin katılamamalarına, istenmeyen evliliklere, sakatlıklardan ölümlere kadar
çok kapsamlı sonuçları olmaktadır. Namus adına işlenen cinayetler bu şiddet
türünün en ölümcül ve görünür biçimlerinden biridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası “kişinin dokunulmazlığı, maddi
ve manevi varlığının tanımlandığı” 17. maddesi ile herkesin yaşam hakkını
garanti altına almayı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamayacağını” taahhüt eder. Kadına yönelik şiddet bu
anayasal hakkın ihlali anlamına gelmekte ve bu ihlalin önlenmesi için devlete
önemli sorumluluklar düşmektedir.
Kadına yönelik şiddetle mücadele, Türkiye’nin imzalamış
olduğu uluslar arası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla da
devletin öncelikli sorumluluklarından birisi olarak tanımlanmıştır.
Ancak kadın cinayetleri katliam boyutuna ulaşmışken, devlet
çıkardığı onca yasaya rağmen kadınların can güvenliğini sağlamada yetersiz
kalmaktadır. Türkiye’de, 2014’ün ilk 10 ayında 235 kadın, erkekler tarafından
öldürülmüş; 88 kadın ve kız çocuğuna
tecavüz edilmiş, 499 kadına şiddet uygulanmış; 75 kadın ve kız çocuğuna cinsel
tacizde bulunulmuştur. Kadına yönelik
şiddet böylesine korkunç boyutlara ulaşmışken AKP hükümeti, cinsiyet ayrımcı
politikalar, yasalar ve uygulamaları hayata geçirmekte, kadınların ekonomik
özgürlüğünü hiçe sayarak, “en az 3 çocuk” söylemiyle kadınları eve hapsetmekte
ve erken yaşta evliliğe teşvik etmektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kadın ve Adalet Zirvesi’nde yaptığı konuşmada “Kadın ile
erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir” deme gafletinde
bulunmuştur. Bu yaklaşım kadını yok sayan zihniyetin dışa vurumudur.
Yine kadını yok sayan siyasi iktidarın, emek düşmanı
politikaları sonucu, birçok kadın ailesinin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla günübirlik tarım işçisi ve temizlik işçisi olarak güvencesiz çalışmak
zorunda kalmaktadır. Bunun yakın ve açık örneği Yalvaç’ta 25 TL günlükle
çalışan kadın tarım işçileri olmuştur. 25 kişilik bir araca 48 kişi neden
biner? Yetkililere sormak gerekir.
Ayrıca, son çıkardığı yönetmelikle ortaokullarda türbanı
serbest bırakan siyasi iktidar, çocuk yaştaki kızlarımızın kimlik ve kişilik
gelişimini zedeleyerek geleceklerini karartmaktadır. Kısacası kadınlarımız hem
yasalarla hem de uygulamalarla ciddi baskı altındadır.
Kadınların da erkekler gibi güven içinde, korkmadan, ürkmeden, acı çekmeden, insanca yaşamaya hakkı vardır. Acı çekmek, tacize uğramak, öldürülmek kadınların kaderi olmamalıdır. Eğitim-İş, kadınların karşılaştıkları zorlukları dile getirmeye, onların sözcülüğünü yapmaya; birlikte yaşanılır ve daha eşit bir dünya kuruluncaya dek devam edecektir.
Tamer ÖZLÜ
Yönetim Kurulu Adına Şube Başkanı