Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 29 Eylül 2014
Geçerli Tarih: 03 Mayıs 2024, 19:24
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19236
GELİNİM,GELİNCİK
Ayıma girdim artık.Oturdum mu kalkamıyor,kalktım mı
oturamıyorum.Ağırlaştım,yürürken iki yanıma sallana sallana yürüyorum.Hele
merdivenden inerken,kocaman karnımdan,son basamağı göremiyorum.Bir gün
düşmekten korkuyorum.Sık sık nefes alıyor,çok terliyorum. Geceler bir işkence.Hayırlısı ile bir doğursam!
Beş sene! Beş sene bekledim, her ay günümün geçmesini.
Kaynanam ne doktorlara, hocalara, yatırlara götürdü. Ne tütsüler, muskalar,
okunmuş sular! "Yeter artık muayene olmaktan bıktım, hiç bir yere
gitmiyorum" dedikten bir ay sonra günüm geçti. Dakikası dakikasına gelen
kan, gelmedi. Ertesi gün, daha ertesi gün... Her tuvalete gidişimde titreyerek
indiriyordum kilotumu. Bakıyordum. "Ohhh!" diyordum. Olmamıştım. Bir
hafta bu işkenceyle geçti. Sonra kaynanam,
- Satı Ebe'yi
çağıralım dedi.
Kocamı da Satı Ebe doğurtmuş. Ben "doktor" dedim,
kaynanam "olmaz, ayıp" dedi. Çaresiz boynumu büktüm. Kocamı gönderip
çağırdılar onu. Geldi, uzun entarisi, al yazması vardı. Yazmanın üstüne kara
yazma çatmıştı. Kimsenin yüzüne bakmıyordu, gözleri hep yerde, kaşları çatıktı.
Evdekiler elini öpmek için sıraya girdiler. Lütfen veriyordu elini, hiç
konuşmuyor, gülmüyordu, yalnızca emrediyordu.
- Yere battaniye serin dedi. Tütün tabakasını çıkardı,
kağıda tütün koydu, sardı diliyle ıslatıp yapıştırdı, parmaklarıyla düzeltti
ağır ağır. Sigarayı dudaklarının arasına yerleştirdi. Odadaki herkes sessizce
gözleriyle onu izliyorlardı. Elbisesinin cebinden bir kibrit çıkardı,
sigarasını avcunun içinde yaktı. Derin bir nefes çekti, dumanını yana savurdu.
Ben, battaniyeyi serdim, kaynanamın yanına divana iliştim. Herkes Satı Kadın'ı
bekliyordu. Sigarasını içerken sordu;
- En son ne zaman adet gördün gelin? Yüzüme bakmıyor, duvara
bakıyordu. Sesi kısık ve çatallıydı. Sanki bir borudan geliyordu.
Söyledim. Odada kocam, kaynanam, iki
eltim, görümcem vardı. Kocama;
- Sen çık! Dedi. Kocam odadan çıktı. Bana ;
- Yat dedi. Durakladım. Odada kaynanam, iki eltim, görümcem
vardı. Utandım.
- Ne duruyon, yat utanma! Sende olan onlarda da var dedi,
azarlayarak. Çaresiz yattım. Üstüme çarşaf serdi. Dizlerimi kaldırttı,
bacaklarımı ayırdı. Damarlı elleri,
esmer, kemikli ve çatlaktı. Parmağını hızla batırdı. İrkildim. Muayene ederken,
kolumla yüzümü kapattım, utanıyordum.
- Kocanla yatarken utanmazsın ama değil mi? Diye bacağıma
bir tokat indirdi. Yüzüm kıpkımızı!... Kalktı, kaynanamın yanına oturdu.
- Gelinin gebe Halime Hatun, müjdemi isterim, dedi.
Sevincimden, utancımdan,şaşkınlığımdan toparlandığım gibi kendimi dışarı attım.
Ali çeşmenin yanına çömelmiş, sigara
içiyordu. Bakışlarımız kucaklaştı, birbirlerine herşeyi anlattı, sessizce
anlaştılar, gülüştüler.
- He mi?
Önüme baktım gülümsedim,karnımı elledim.
- He! dedim usulca.
Öyle beklemiştik ki Ali'mle bu bebeği, öğrendiğimiz günden
bu güne, dokuz ay nasıl geçti bilemedik. Her gece karnımı Ali'nin karnına
dayadım. Kaşık gibi iç içe yattığımızda da Ali elini karnıma dolar, öyle uyurdu. Her hayalimiz onunla doluydu.
Dün eltimin ablası geldi, beraber mantı dökmeye. Havluda,
ekmek tahtasının etrafında bir yandan sohbet ederken bir yandan unlu
ellerimizle mantı döküyoruz. Eltimin ablası;
- Kuru Bamya Emine'nin bir haftalık gelini, ölmüş,
duymadınız mı? Dedi. Gerdek gecesinde, damat acele etmiş, zorlamış, gelin
alkanlara bulanmış. Sonra da kanamayı durduramamışlar, dedi
- Ne anam öyle, hayvan gibi saldırıyorlar, sanki bir gecede
hepsi bitecek.Yazık olmuş geline. Ne de hatırlı bir tazeydi, dedi kaynanam.
- O da gelincik
olacak demek ki!
- O ne ki? Dedim. Kaynanam, unlu elleriyle kulağını çekip,
tahtaya vurarak;
- Eskiler der ki;
"Muradına ermeden ölen gelinler, her baharda gelincik olarak açarlar.
Yeşil mantolarını soyunup, kırmızı tül gelinlikleriyle nazlı nazlı sallanarak,
ölümlerine ağıt yakarlar!"
Ürperdim. Hepimiz kulağımızı çekip tahtaya vurduk.
O gün rüyamda, o ölen gelin, kıpkırmızı bir gelinlik
giymişti. Başında, kırmızı taşlardan, ışıltılı bir taç vardı. Etrafında beyaz
çiçekli ağaçların çevrelediği çok büyük bir gelincik tarlasının ortasında
yatıyordu. Bana eliyle "gel, gel" dedi. Uçarak yanına gittim. Yüzü,
kireç gibi bembeyazdı. Ağlıyordu. Gözyaşları kan olarak akıyordu. Elini uzattı,
saçlarımdan yakaladı. Ben kurtulmaya çalıştıkça o daha çok kendine çekiyordu.
Çırpınıyordum.
Ali beni uyandırdığında, ter içinde nefes alamıyordum.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, yüzümü kocamın göğsüne gömerek.
Bahar gelmişti, bahçemizdeki erik ağacı çiçek açmış, sanki
kar yağmıştı. Öğleden sonra erik ağacının altına sacı kurduk. Sıcak sıcak sıkma
yiyelim, çay içelim demişti kaynanam. Hasır serdik, minder attık üstüne.
Görümcem yufkaları hazırlarken, ben çayı demledim, sofrayı serdim. Ama o gün,
sabahtan beri bir tuhaftım. Midem boşalmış, karnım ağırlaşmış gibiydi.
Günlerden pazardı, Ali'm evdeydi. Görümcemle biz hazırlık yaparken o,
pijamasıyla divana uzanmış, bir türkü tutturmuştu hafiften, başı anasının
kucağında. Beni seyrediyordu gülen gözleriyle, kocaman karnımı, iki örgü uzun
kara saçlarımı, süt dolu, iri memelerimi seyrediyordu. Sofraya neşeyle oturduk.
Sıkmadan bir ısırık
aldım, çayımı yudumladım, birden belimde bir şakıma! Bir sancı saplandı
sırtımın tam ortasına!...
- Ahhh, anaaam!...Bardak elimde, kasıldım. Ali'min betibenzi
attı.
Sonra sancılar başladı. Ali heyecanla üzerini değişti, Satı
Ebe'yi getirmeye koştu. Beni içeri aldılar, ilk muayene olduğum alt odaya.
Sancılar sıklaştıkça dayanılmaz oluyordu. Çığlık atmamak için elimi
ısırıyordum.
Satı Ebe geldi, her zamanki hali, suratıyla ve emirleriyle;
- Çabuk su ısıtın, bol havlu, çarşaf getirin. Yere muşamba
serin. Bebeğin bavulunu getirin. Gelin kız sen de dolanıp durma öyle otur bir
kenara!... "Oturmuş!" Ben acıdan kuduruyorum be kadın" dedim
içimden. İstekleri harfiyen yapıldı. Ayrıca bebeğimin yatağı serildi giysileri
kundağı hazırlandı, odanın baş köşesine. Yanına doğum sonrası benim yatacağım
saten kılıflı, inci dizili yorgan, yatak. Beni muşambanın üzerine yatırdılar.
Bacaklarımı ayırdı, ellerimle bacaklarımı tutmamı istedi. Damarlı, kara kuru,
sert parmaklar yine hızla rahim yoluna sokuldu. Sanki içime şiş batırdılar. Bir
eliyle daha derine gitmeye çalışırken, diğer eliyle karnıma bütün gücüyle
bastırıyordu.
Doğum başladı, önce baş suyu patladı. Kanla karışık sarı
sular muşambaya yayıldı. Çarşafla kuruladılar. Sancılar sık sık geliyordu ama
bebek gelmiyordu. Satı Kadın tabakasından tütün çıkarıp sarıyordu, hep yere
bakarak. Arada bir, elini sokup rahmin kaç santim açıldığına bakıyordu. Kupkuru
kemikli parmaklar, sancı üstüne kızgın şişle dağlıyordu adeta! Görümcem
başımda, terimi kuruluyordu sık sık. Ter boncuk boncuk oluyor sonra
şakaklarımdan akıyordu. Gündüz başlamıştı, gece oldu, gece yarısı oldu, sabaha
karşı oldu. Yok bebek gelmiyordu. Sancı, kıvrım kıvrım kıvrandırıyordu. Soğuyan
sular tekrar ısıtılıyordu.Kapı önünde bekleyen Ali arada bir soruyordu
dışardan;
- Ana daha olmadı mı, durum nasıl?
- İyi oğlum, herşey normal, doğum böyle olur, diye
sesliyordu kaynanam. Gücüm kalmamıştı bu sık ve şiddetli sancılara dayanmaya.
Bir bulutun içindeydim sanki, herkesi, herşeyi flu görüyordum artık.
Horozlar ötüyordu
uzaktan, demek güneş doğmak üzereydi. Satı Kadın, telaşlanmaya başladı. Ters
giden bir şeyler vardı.
- Ikın diyordu bana telaşla. Ikınıyordum. Ikın, ıkın haydi
bir daha. Ikınıyordum, çatlarcasına. Tırnaklarım, avcumun içine batıyordu.
Tırnaklarım, bacaklarımı yırtıyor, kanatıyordu.
- Ikın diyorum sana! Bağırıyordu, ebe. Kaynanama yavaşça
söyledi ya duydum.
- Ters geliyor, en çok korktuğum şey dedi.
Eltilerim, görümcem,
kaynanam nefeslerini tutmuş, emirleri yerine getiren robot gibiydiler.
- Eltilerime, yaklaşın biriniz sağına, biriniz soluna dedi
Satı Ebe. Eltilerim, geldiler. Biri sağıma, biri soluma diz çöktü.
- Ben bas dediğimde, karnının üstüne ellerinizle
bastıracaksınız dedi.
Bana "ıkın" diyordu, onlara "bastırın!"
Ben, çatlarcasına yüzüm kıpkırmızı ıkınıyordum, eltilerim karnıma çöktükçe,
çöküyorlardı. Canım çekiliyordu, çığlık çığlığa bağırıyordum artık. Kimseyi
gözüm görmüyordu, çığlığım duvarlardan taşıyor mahalleye yayılıyordu. Ali ne
haldeydi kimbilir!
Yalnızca nefes almak için ara veriyordum ıkınmaya. Tüm
vücudum titriyordu acıdan, sancıdan. Gücüm kalmamıştı. Kanım, canım
çekiliyordu. Ben bedenimi hissetmiyordum artık!...
- Haydi dedi, bir daha ıkın bebek geliyor! Sizde iyice
bastırın! En büyük, en şiddetli acıyı duydum. Bebeğimde aynı acıyı hissetti.
Korkunç acı, saçımın telinden, tırnak ucuma kadar bedenimi dolandı. Birden acı
kesildi! Ayaklarımdan başlayan hafiflik her yanımı kapladı.
Ikınmak için, derin bir nefes almam gerekti. Nefes almak
için ağzımı açtım, derin bir nefes aldım ve nefesimi verdim. Ikınamadım. Avazım
çıktığı kadar bağırmak için ağzımı açtım. Bağıramadım. Öylece kaldım. Ağzım
açık, ölmüştüm! Rahmim yırtılmıştı. Bebeğimin de tekmeleri yavaşladı, durdu.
Bebeğim de ölmüştü. Bebeğimle yüreğimiz, aynı anda durmuştu.
Her yer kandı ve
odadakiler donmuş, birbirlerine anlamsız anlamsız bakıyorlardı.Zaman durmuştu.
Ebe ilk önce
şaşkındı,toparlandı sonra.
- Haydi, haydi Allah'ın
taksiratı böyleymiş, kader! Dedi. Kocasına haber verin dedi.
Aliii'mmm!!! Beni
altı sene bekledin, önce vermedilerdi. Beş sene de bebeğimizi bekledin.
Aliii'mmm şimdi neyi bekliyeceksiiin Ali'm? Beni verme kimselere Ali'm,Kara
topraklara koyma Ali'm!!!...
İçeri koştu Ali'm, üstüme kapandı. Saçlarımı, upuzun örgülü
saçlarımı, her gece okşadığı, çok sevdiği saçlarımı, yüzüne gözüne sürerken,
hıçkırıyordu. O, ilk kez ağlıyordu. Sıcak gözyaşları, soğumaya başlayan tenime
dökülüyordu. Aralık göz kapaklarımın arasından görülen ela gözlerim
sabitleşmişti. Gözbebeklerim büyümüştü. Yarı açık ağzımda, dudaklarım
beyazlaşmaya başlamıştı. Kocamı, kollarına girip, dışarı sürüyerek çıkardılar.
Üstümdeki kanlı geceliğimi sıyırdılar. Lohusalık için
hazırlanan beyaz ipek geceliği, kefen gibi giydirdiler. Kanlı bezleri, leğeni,
kaynamış suyu aldırdılar. Etrafı sildiler.
Odanın ortasına
karyoladaki yatağımı serdiler. Gerdek gecesinde yattığım yatağımı. Çeyiz
sandığımı açıp, dantelli çarşaflarımı çıkardılar, serdiler. Beni kucaklayıp, bu
gelin yatağına yatırdılar. Kaynanam dizlerini dövüyor ağlıyordu.
Gelinciğiiim!... Gelinim,gelinciiik!
İki elimi yanıma uzattılar. Ayaklarımı yanyana getirip, baş
parmaklarımdan bağladılar. Örgülü uzun saçlarımı süt dolu iri göğüslerimin
üstüne koydular. Sonra,beyaz bir çarşafla beni tamamen örttüler. Karnım ortada,
kocaman bir tepeydi. Üstüne makas, bıçak koydular. Başımın üstüne kırmızı
duvağımı, gelin telimi bıraktılar. Bebeğimin yatağı, giysileri yanımdaydı.
Eltilerim ağızlarını, elleriyle kapatıp bağırıyorlardı.
Gelinciiik! Gelinim,gelinciiik!...
İnsanlar etrafımda, çığlık çığlığa ağlıyor, göğüslerini
yumrukluyordu. Ben, örtünün altında gözlerim yarı açık, dimdik, sessiz, katı,
soğuk!... Öylece yatıyorum.
İçimdeki bebeğim de soğumaya başladı. Baş suyu, hala yavaş
yavaş sızıyor, yatağı ıslatıyordu. O gece, son gecem, evimde insanları,
ağıtlarıyla ağırladım. O bağırtılara, çığlıklara hiç kızmadım. Onlar
konuklarımdı, beni uğurlamaya gelmişlerdi. Son gecem, kocam yanımda yoktu, yan
odada yalnız ağlıyordu, elinde düğün fotoğrafımız. Son gecem. Evim;
mobilyalarım, mutfağımda tabaklarım, kaşık çatallarım, su içtiğim bardağım,
banyoda kocamla sataşarak yıkandığım, küvetim. Hamileliğimi hergün seyrettiğim
aynalarım, fildişi tarağım, diş fırçam, dudaklarımı kızartan rujum. Yemek
yerken, sohbet ederken oturduğum, sandalyem, koltuğum. Tül perdeli
pencerelerim. Balkonumdaki, rengarenk çiçeklerim ve bahçemdeki erik ağacım.
Kızken, kadın olduğum, kocamı kokladığım, yatağım. Son gecem de hepinize
elveda!..
Sabah beni tabuta koydular, mezarlığa götürdüler. Yıkamak
için gasılhaneye aldılar. Beton zemine yatırdılar. Geceliğimi bıçakla keserek,
yırtarak çıkardılar, çırılçıplak bıraktılar.
Bembeyaz vücuduma, ipeksi tenime, içimdeki bebekle kocaman karnıma,
uçları yere değen kalın örgü saçlarıma baktı kadınlar. Sessiz hıçkırıklarla
ağlarken, yürekleriyle haykırdılar;
Geliiin!... gelincik....geliiin!...
Ölü yıkayıcısı kadınlar lifleri sabunladı, her yerimi
ovaladı. Tas tas sıcak su döktüler. Su döküldükçe donmuş kanlar, kuruyan sarı
baş suyu, çözülüp akıyordu. Sular sabunlar, yarı açık gözlerime doluyordu.
Saçlarımın örgülerini açtılar. Süt dolu memelerimle, mermerleşmiş vücuduma, dalgalı kara bir örtü
oldu saçlarım. Köpük köpük yıkandı saçlarım. Tas tas su döktüler, abdest
aldırdılar. Beni tanımadıkları halde ölü yıkayıcıları, onların da gözyaşları
ıslak bedenime damlıyordu.
Gülsuyu ile yıkadılar son olarak, kokular serptiler,
bembeyaz havlularla kuruladılar, kefene sardılar. Yeşil örtülü tabuta koydular.
Musalla taşına götürdüler, namazımı kıldılar. Haklarını helal ettiler üç kez.
En ön safta kocam, bitkindi, bitmişti, sakalları uzamıştı.
Mezara taşıdılar. Tabuttan çıkarıp, kefenin baş ve
ayaklarından tutarak, hazırlanan çukura indirdiler.
Ağzımın yanına bir avuç toprak koydular. Tahtaları
yanlamasına dizdiler. Toprak atmaya başladılar. Topraklar yığıldıkça kefenli
vücudum eziliyordu. Tahta aralıklardan gözlerime, ağzıma, saçlarıma topraklar
doluyordu. Topraklar yığıldıkça, sesler uzaklaşıyordu.
Geliiiiiiiiiin... Geliiiiiiinciiiiiiiiik!...
Yavaş yavaş çürümeye başladım. Bebeğim çürüdü içimde önce.
Etlerim döküldü. Saçlarım, güzel saçlarım, kocamın sevdiği uzun saçlarım,
böceklere, yağlı çıyanlara yuva oldu. Gözlerime, dişlerimin arasına solucanlar
doluştu. Süt dolu göğüslerim eridi, kaburgalarıma yılanlar dolandı. Kanlarım toprağa karıştı.
Ben artık bir iskeletim. Bekliyorum. Gelincik olarak
fışkıracağım günü, baharı bekliyorum. Yeşil mantomu soyunup, kırmızı tül
gelinliğimi kabartıp, nazlı nazlı sallanarak, ağıtlar yakacağım günleri bekliyorum.
Ağıtlarım, rüzgarlara karışıp, göklere savrulacak. Göklerden, insanların
ruhlarına yağacak. Bekliyorum, baharı bekliyorum!...
"MURADINA ERMEDEN GENÇ YAŞTA ÖLEN MASUM KIZLAR,KADINLAR,GELİNCİK OLUR,HER BAHAR YENİDEN AÇAR,ACILARINA AĞIT YAKARLAR."
BAHARDA GELİNCİK
TARLASINDAN GEÇERKEN,DİNLEYİN!.. SALINAN GELİNCİKLERİN AĞITLARINI
DUYACAKSINIZ!...