Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Uyuşmak ve uyuşturmak!


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 13 Eylül 2014
Geçerli Tarih: 05 Mayıs 2024, 05:52
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19035


UYUŞMAK VE UYUŞTURMAK!

 

Stratejik önemi sebebiyle dünya milletlerinin menfaatlerinin kesiştiği bir noktada bulunan ve adeta düşmanlıklar deniziyle çevrili bir ada görünümünde olan ülkemiz; geçmişte yapıldığı gibi, bugün de yabancıların haksız saldırılarına, yıkım projelerine ve kabul edilemez taleplerine muhatap olmaktadır. Yabancıların ülkemizde, istedikleri gibi at oynatmaları, her türlü gayri meşru, her türlü zehirleyici ve öldürücü ne varsa, (Buna silah v.s. dahil) ve her türlü yollardan ülkemize bunları sokmaları, Türk Milleti'nin milli ve maneviyatını yıkmak, milli birliğini bozmak ve bunun için de ülkemizin içinde bulunan bir takım kiralık ve satılık maşaların da yardım ve yataklıklarıyla ve de tuzaklarıyla her türlü uyuşturucu, keyif verici hatta öldürücü maddeleri ülkemizin içlerine kadar sokarak, başta gençleri zehirlemek, uyutmak, uyuşturmak için bütün güçlerini ortaya koymaktan çekinmedikleri ne yazık ki bilinmektedir. Fakat bilinmesine rağmen bunların tuzaklarına düşmekten kendilerini kurtaramayan nice gençlerimiz bulunmakta, nice ocakları sönmüş aileler var, nice arkadaşlıklar ölmüş, nice dostluklar yıkılıp yok olmuştur. Yıkılan bu değerlerin yerine ise, uyuşan, uyuşturan, düşünmeyen, eleştirmeyen, geleceğinden bi haber, karşı gelen, diklenen ve sonra da etkisizleşen, ama her an suç makinesine dönüşebilen insanlar meydana gelmekte, hatta daha da ileri giderek karısını, çocuklarını katledenlerin olduğunu her akşam televizyon ekranlarından izlemekteyiz.


Yabancı düşman güçleri, uyuşturucu ve bazı kanun dışı gelirlerden elde ettikleri paraları terör örgütlerinin büyüyüp gelişmesinde kullandıkları, terör örgütleri, büyüyüp geliştikçe, barınma, beslenme, giyecek, tedavi, ulaşım, haberleşme, silah ve mühimmat ihtiyaçları alabildiğine artmakta olduğu, artan bu ihtiyaçları karşılamak için de, daha çok uyuşturucu, daha çok para diyerek, özellikle genç nüfusu uyuşturucu batağına saplamak için çalışmalarını sürdürdüklerini yetkili ağızlardan yıllardır duymuyor muyuz? Zehir tacirlerinin uyuşturucu batağına saplanmaktan kurtulamayanlar ise, gelecekteki yaşantılarının nerelerde son bulacağını bilmeden ve tahmin edemeden ailelerinin ellerinden kayıp gitmekte olduklarını da yine duyuyor ve görüyoruz.


Ülkemize sokulan uyuşturucu miktarı, geçmiş yıllara nazaran bugün ne kadardır, veya ne durumda dır, tam olarak bilmek mümkün olmasa da, bazı bilgilerin kamuoyuna sızması nedeniyle aç çok bilinenler olmaktadır. Fakat AB uyum yasalarına bakınca bazı şeylerin daha iyi bilineceği, daha gerçek manada bir şeylerin farkına varılacağı mümkün olabilir. Mesela, AB uyum yasaları adı altında yapılan düzenlemeler sonunda çıkarılan bazı yasalar, birer birer çıkarılırken bazı olumsuzlukların olabileceği ve yaşanabileceğinin hesabı yapılmış mıdır ya da bilerek ve isteyerek mi bu yasaların çıkartılması adeta dayatılmıştır? Yabancı gizli servis ajanlarının ülkemizde işbirlikçi olarak seçtikleri bazı kişilerin üzerinde çalıştığı yıkım planlarının olduğu ve bu planların uygulamaya konulduğu öteden beri bilinmiyor olamaz. Eğer her şey biliniyorsa, herşeyin de hesabı yapılmışsa o zaman AB'ye girme pahasına bazı şeylere göz yumulmuş mu diyeceğiz? Yerli işbirlikçilere büyük vaadler karşılığında, büyük menfaadler sağlanıyor olması hep söyleniyor...ama ülkemizi uyuşturucu tarlası haline getiren baronlara hak ettikleri cezaların verilip verilmediğini de sizlerin takdirlerine bırakıyorum. 


Ülkemizde laik bir devlet yönetimi kabul edilmiş olmasına rağmen, mezhep ayrılığı, geçmiş tarihi hadiseler de sıkça kaşınmakta ve yara haline getirilmeye çalışılmaktadır. Yerli işbirlikçiler her ülkede vardır. Bizim ülkemizde de olacaktır. Bundan düşmanlarımız faydalanmaya ve neticeler elde etmeye çalışacaklardır. Ancak, bütün sıkıntılarımıza ve zorluklarımıza rağmen, düşmanlarımızın emellerine ulaşması hayalden öteye geçmeyecektir ve ebediyyen de hedeflerine ulaşamayacaklardır. İşin gerçeği, onlarda sonunda bir şey elde edemeyeceklerini çok iyi bilmektedirler. Ama ne kaparsak kârdır deyip, bastırdıkça bastırıyorlar. 


Geriye dönüpde baktığımızda, petrolü elimizden aldıklarını, çok geniş imparatorluk topraklarının elimizden çıkıp gittiğini de görürüz! bunları yeterli görmemiş olacaklar ki, kalanı da istiyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, emellerine ulaşamayacaklardır. Gençlerimizi uyuşturmak için, uyutmak için, hatta bütün bir milleti uyuşturmaya çalışsalarda yine de emellerine ulaşamayacaklardır. Fakat özellikle gençler ve çocuklar, butür uyuşturucu satıcılarının tuzaklarına gelmemelidirler, arkadaş ortamlarında uyuşturucu kullananlar varsa onların aralarına girmemelidirler, onlardan uzak durmalıdırlar. Gencecik vücutlarını, taptaze beyinlerinin uyuşturmalarına fırsat vermemelidirler. Her ne kadar kolluk kuvvetleri uyuşturucu satıcılarıyla mücadele etseler de, bu mücadelelerinde başarılı olsalar da, bir insanın kendi nefsi ile mücadele ederek kazandığı başarı herşeyin üstündedir. 


Uyuşturucuyu, yetiştirende insandır, satanda kullananda insandır. İnsan nasıl olurda beynini öldürür, bedenini uyuşturur? Uyuşturucudan büyük meblalar kazananlar, kazandıkları bu meblaları yine uyuşturucu işi için kullanmasalardı, bugün insanlık uyuşturucu müptelasından yakasını sıyırmış olmaz mıydı? Şunu çok iyi bilmek lazım: Uyuşturucu trafiği Ortadoğu'dan başlayıp, bütün Avrupa ve hatta dünya ülkelerinde satıldığı görülmüyor mu, insanlığı da kendine ölümcül olarak esir ettiği de görülmüyor mu? Bazı terör örgütlerinin de, uyuşturucudan elde ettikleri paraları örgütlerine maddi kaynak sağladıklarını yine basınımız sayesinde görmüyor muyuz? Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, askeri tehdidin yerini, uyuşturucu madde tehdidi ve kullanımı almamış diyebilmek mümkün mü? Songünlerde adını sıkça duymaya başladığımız "Bonzai" isimli uyuşturucunun, başta gençlerimizi ve okul çağına gelmiş çocuklarımızı tehdit ettiğini yine basınımız sayesinde görmüyor muyuz? Görüyorsak, o zaman uyuşturuculardan özellikle çocuklarımızı korumalıyız, onları zehirlemeye çalışanlara da, devletimiz hak ettikleri cezaları vermelidir. 


Türkiye, tarihi ve coğrafi konumu itibariyle Hrıstiyan dünyasının ilgi merkezi olma özelliğine sahiptir. Ayrıca Hrıstiyanlar için dini yönden vazgeçilmesi mümkün olmayan niteliklere de haiz bulunmaktadır. Bu haliyle Hrıstiyan dünyası geçmişte kaybettikleri, uğruna çeşitli mücadeleler verip katliamlar yaptıkları, uzun yıllar misyoner faaliyetleri yürütüp çok yüklü paralar harcamaktan çekinmedikleri bu toprakları unutmuş değillerdir, unuttuklarını da hiç kimse düşünmesin. Geçmişte silah gücüyle yapamadıklarını bugün, çeşitli yolları kullanarak yani her türlü uyuşturuyu ülkemize sokarak yapmaya çalışmayacakları ne malûm! Ne yazık ki, uyuşturucu tuzağına düşmekten kendilerini alamayanlar, Batılı yıkım güçlerinin tuzaklarına düştüklerini ya son anda anlayabiliyorlar, ya da anlamaya dahi fırsat bulamadan uyuşturucunun etkisiyle hayatlarını kaybetmekten kurtulamıyorlar.

Onun içindir ki, gerek dinler arası diyalog toplantılarında, gerek Vatikan'ın belirlemesi sonucu, başta İbrahimi dinler olmak üzere çeşitli yollardan belli ülkelerin (Özellikle Türkiye'nin) uyuşturucu merkezi haline gelmesini, etnik, dini, siyasi ve askeri güçlerini zayıflatmanın planlarını yapıp, uygulama alanları oluşturmakta oldukları çok iyi bilinmeli ve ona göre tetbirler almakta biran bile terettüt edilmemelidir.



Türk Milleti, bugün maruz kaldığı ya da bırakıldığı bazı olumsuzluklara, geçmişte Osmanlı İmparatorluğu döneminde de kalmamış mıydı ya da bırakılmamış mıydı? Fenerli Rum beyleri, Osmanlı hükümeti'ne dayanarak rüşvet, yiyicilik ve zulümde hükümet memurlarına taş çıkaran Rum Papazları, ayrıca müslüman olmayan tebaayı, hem Osmanlı hükümeti'nden soğutmuşlar; hem de Rusya Çarlığı'nın propagandacılığını yapmışlar. Fenerli Rum beyleri, Osmanlı tebaasını nasıl uyuşturup uyutmak istemişse, bugün de yine aynı şekilde uyutup uyuşturmayacağı belli olur mu? Butürlü Bizans döküntüleri, yaşamın her alanında, çeşitli sıfatlarla, çeşitli kıyafetlerle ve çeşitli isimlerle karşımıza çıkmayacaklarının bir garantisimi var ki? Camilerde, Mescidler de, Namazgahlar da aynı safta kıyama durduklarımız, Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk Milleti'ni arkadan hançerleyip İngilizlere nasıl uşaklık yaptıklarını tarih kitaplarından okuyup öğrenmedik mi? Giresun'da bir Rum kadını çocuğunu beşikte sallarken: Markos deden gelecek, pis Türkleri kesecek, ninni yavrum ninni... (1) diye çocuğuna ninni söylediğini de öğrenelim ve unutmayalım.


Mustafa Kemal ATATÜRK'e düşmanlık besleyenler, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıktı diye konuşan tarih bilinci olmayanlar, Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ile yıkıldığını bilmiş olsalardı ATATÜRK'e düşman olabilirler miydi? Laikliğe karşı çıkarak "din elden gidiyor" diye naraları atanlar, Laikliğin bir din olmadığını, aslında dinin Laiklikle koruma altına alındığını da bilmiyorlar mı? Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye'yi laikleştirirken, Avrupa'da olduğu gibi dini ve politik gücün yetkilerini ayırdı mı? sadece dini kamu alanından dışlayarak, din işlerini devletin kontrolü altına almış olduğunuda mı bilmiyorlar? Papa'ya sunulan raporda ise, Türkiye'de Batılı anlamda laiklik olmadığına değinilirken, Türkiye modelinin övüldüğünü de mi bilmiyorlar? Bizans'ın fethi, dün olduğu gibi bugün de Vatikan'ı rahatsız etmiyor diyebilir miyiz? hatta Bizans'ın fethi, Hrıstiyan dünyasının kalbine saplanan bir bıçak gibi algılandığını da bilmeliyiz ve hatta aklımızdan da çıkarmamalıyız ki, Türkiye'nin geleceği için "gencecik beyinleri uyuşturmalarına hep beraber karşı çıkalım. Onlara fırsat verenlere de, fırsat yaratanlara da "artık yeter" diyelim! ATATÜRK'e sayıp sövenler, hatta kadınların örtülerini çıkartıp yarı çıplak dolaşmalarını sağladığını söyleme gafletine düşenler, Emevi kafasında olmasalardı ve Emevi kıyafetlerine özlem duymasalardı, ATATÜRK'e böyle bir suçlama gafletine düşebilirler miydi?  Uyuşturucu baronlarının ülkemize soktukları uyuşturucudan, ATATÜRK'ün kadınların örtülerini çağdaş hale getirmesi daha mı zararlı diye artık bu zavallılara sormamız gerekmez mi?


Öğrencileri kilometrelerce evinden uzak okullara gönderip, "ya imamhatip, ya benim dediğim okul" diye velileri bir çıkmazla başbaşa bırakanlar, çocukları okul önlerinde uyuşturucu satanlara karşı dikkatli olun deyip çocukları uyuşturucunun zararları konusunda eğitip bilinçlendirseler daha iyi olmaz mı? Öğrenci velilerini böyle bir ikilem içerisinde bırakanlar, bunu yaparlarken acaba hayırlı bir iş yaptıklarını mı zannediyorlar yoksa "Laik Devlet anlayışı"nın bir gereği olarak mı bunu yaptıklarını zannediyorlar? Avrupalılar tam Laik sistemini benimseyip uyguladıkları için sanayi, teknik ve elektronik de en üst seviyelere tırmanırken, bırakın çocuklar istedikleri okullarda öğrenim görsünler, istedikleri okulları seçme özgürlüğüne de sahip olsunlar.


(1) Mehmet Çavuş'un Hatıraları


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster