Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


"Aile"


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 24 Ağustos 2014
Geçerli Tarih: 04 Mayıs 2024, 09:06
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=18743


"AİLE"


Sosyolojik ve antropolojik açılardan toplumsal örgütlenmenin en temel biçimi "Çekirdek aile"  yani evlilik ve ana-babalık ya da evlâtlık ilişkisiyle birbirine bağlı, bir erkek ve bir kadın ile onların toplumca kabul edilen çocuklarından oluşan bireyler grubuna "aile" denir. Genel olarak, aile, evlilik, kan ya da evlat edinme bağlarıyla birbirine bağlı, karı-koca, ana-baba,kız ve oğul, kız ve erkek kardeş olarak her biri kendi toplumsal konumu içinde birbirlerini karşılıklı etkileyen, ortak bir kültür yaratan, ortak hüzün ve sevinçler paylaşan ve her yerde bu beraberliklerini sürdüren bireyler grubu olarak tanımlanır. 

Aile topluluğu, tek bir hane halkını oluşturduğu için çoğu kez hane halkı terimiyle de karıştırılır. Oysa pansiyonerler, bir evde yatılı kalanlar, hatta ortak bir konutu paylaşan her kişi hane halkından sayılabilir.


Ailenin kendi üyelerine dönük birçok önemli işlevleri vardır. Mesela bunların belki de en önemlisi, eşler arasında, daha sonra da onlarla çocukları arasında doğurduğu sıcaklık, sevgi, saygı, muhabbet ve dostlukla sağlanan duygusal ve ruhsal güven duygusudur. Ayrıca aile, üremeyi kurumsallaştırıcı ve cinsel davranışlar konusunda yol gösterici kurallar getirerek önemli bir toplumsal ve siyasal işlev de görür. Bunların dışında, çocukların yetiştirilmesi ve toplumsallaştırılması gibi toplumsal yararı olan işlevlerle, aile bireyleri hasta ya da özürlü,yani bakıma muhtaç olduğunda onlara bakmak gibi insani işlevleri de yerine getirir. Tarihde ve birçok kültürde aile, erkeğin egemenliğinde "ata erkil" olmuştur. Erkeğin egemenliğinde ailenin belki de en çarpıcı örneği Eski Ahit'te sözü edilen ve klanların başı olan erkeklerin hem birçok eş, hem de birçok cariye alabildikleri aile tanımıdır.


Romalı tarihçi Tacitus, Töton kadınlarının mirastan bile pay alabildiğinden bahseder. Ortaçağ Avrupası'nda Kutsal Roma İmparatorluğu'nun,Katolik Kilisesi'nin ve feodalizmin etkisindeki aile genel olarak erkeğin egemenliğinde geniş aileydi diye de ilave eder. Sanayi Devrimi ve onu izleyen kentleşme, aile yapısına birçok değişiklik getirmiştir ve hâlâ da getirmektedir. Sanayileşme, kentleşme feodal mülklerin parçalanmasına yol açmış; hayat biçiminde ve meslek tiplerinde keskin değişiklikler başlatmıştır. Pek çok insan, özellikle de evlenmemiş köylü gençler bahçelerini ve tarlalarını bırakarak sanayi işçisi olmak üzere kent merkezlerine akın etmişlerdir. Bu süreç birçok geniş ailenin parçalanmasına yol açmış, ana-babaların çocuklarının davranışları üzerindeki etkisini yer yer kaybetmiş, hâlâ bir oranda ana-babanın söz hakkı olsa da, toplumsal ve coğrafi akışkanlığa ve para kazanma yollarının açılmasına bağlı olarak etkileri azalmış, hatta yok denecek kadar azalma göstermiştir. Her ne kadar azalma gösterse de, Feodalizmin yaygın olarak egemen olduğu yerlerde kadının aile içersindeki yeri ve konumu erkeğin iki dudağının arasında olmaya devam etmektedir.


Sanayi Devrimi'nden bu yana ortaya çıkan modern aile, önceki dönemlerdeki aile tipinden oldukça farklıdır. Örneğin ataerkil düzenin yerini, cinsler arasında giderek artan bir eşitlik almaktadır. Aile içinde kadın ve erkeğin kalıplaşmış rolleri yıkılmakta, eve ve çocuklara bakmak artık kadına özgü bir görev olmadığı gibi, para kazanmak ve ev dışında toplumsal bir hayat sürdürmek de erkeğin tekelinden çıkmaktadır. Bugün modern aile, teknolojik gelişmeye bağlı olarak üretici olmaktan çok tüketici duruma gelmiş olsa da, yine de üretmeyi, gelişmeyi, geliştirmeyi başarabilmiştir. Çocuğa bakmak artık bakıcılara emanet edilse de, yine de çocuğun büyütülmesi ve eğitilmesi ailenin kültür anlayışına göre şekillenir. Ailede yaşlı ve hasta büyüklere hasta bakıcılar baksa da, aile büyükleri her zaman baş tacı olarak yerlerini korumaktadırlar.  Evrensel boyutuyla aile kavramını, kuruluşunu, hukukunu, aile düzenine karşı işlenen suçları ve ailelerin maruz kaldıkları bazı tehlikeler, tefrika halinde ele alındığında karşımıza çıkacak olan sorunlar yumağı ailenin içinde bulunduğu sorunları gelişmişliğe ve çağdaşlaşmaya göre gözler önüne sermeye yetmektedir.


İsterseniz bunlardan birkaç tanesini gözler önüne serelim ve Türk aile hukuku neymiş bir bakalım:  


1) Kadın ve erkek arasında salt eşitlik ilkesinin olduğunu.

2) Medeni nikah denen ve evlendirme memuru önünde, şahitlerin huzurunda yapılan bir resmi işlem olarak gerçekleştiğini.

3) Evlenme kişilerin serbest iradesine bağlı bir işlem durumuna geldiğini. (Feodalizmin egemen olduğu yerlerin bir kaçı hariç)

4) Evlenmeye bir yaş sınırı getirildini fakat bu yaş sınırına bazı bölgelerde pek uyan olmadığı.

5) Karı-koca arasında mal ayrılığı yanında sözleşmeye dayalı bir sistem olarak mal birliği ve mal ortaklığı öngörülmüş, eşlere bu konuda seçeneklerin sunulduğunu görürüz. Ancak bu sayılanlar, feodal yapının egemen olduğu bölgelerde fazla bir önem arz etmemesi de ayrı bir konu olarak çağdaş toplumların önlerinde bir sorun olarak durmakta ve durmaya da devam edecek görünürde olduğu...


Bazı bölgelerde hâlâ kadını bir seks objesi gibi görenler, hatta "Saçı uzun aklı kısa" diyerek onu aşağılayanlar, kuma üstüne kuma gitmeyi başından kabullenen, ailenin ve çocukların ilk eğiticisi konumundaki kadınların hukuken ve siyaseten aile içerisinde söz söyleme hakkının olup olmadığı ata erkine bağlı kalmaktadır. 90 yaşındaki bir erkeğe, 20 yaşındaki gencecik bir kızı bazen kuma, bazen eş olarak vermekte ve almakta bir beis görmeyenler, çok değil birkaç yıl sonra o kızı zina suçlamasıyla töreye kurban vermekten çekinmeyecekleri... 


Toplumda, zinanın suç sayılmasının amacı evliliği, aile ve toplum düzenini korumak maksadını taşırken, zinayı suç sayan birkaç ülke dışında ülke kalmamıştır. Zina suçunda önemli bir konu da, evli bir kadının nerede, ne zaman ve ne biçimde olursa olsun bir kişiyle zina yapmasının cezalandırılmasına karşılık, evli bir erkeğin cezalandırılabilmesi için, kendi karısından başka bir kadını karı-koca gibi geçinmek üzere karısıyla birlikte oturduğu evde ya da herkesce bilinebilecek başka bir yerde tutmasının zorunlu sayılmasıdır. Erkek ile kadın arasında bu suçun işlenmesi bakımından fark yaratılması, kadın-erkek eşitliğine ve çağdaş hukuk düşüncesine uygun düşer mi dersiniz? "Zina" kovuşturulması şikayete bağlı suçlardan dır. Fakat zina şu anda suç sayılmamaktadır. Zaten kanunen, iki bekar insanın birlikte olmaları zina sayılmadığı, zina sayılması ise, evli bir erkekle evli bir bayanın birlikte olmalarıdır.


1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 227'nci maddesine göre Türkiye'de "fuhuş" da yasal hale getirilmiştir. AKP Hükümeti zamanında çıkarılan bu kanunlara göre, "fuhuş" serbest ama fuhuşa teşvik etmek, yer sağlamak, yataklık etmek yasaktır. Zina yapan eşlerden bir tanesinin şikayeti üzerine ancak kanuni işlem yapılabilmektedir. Oysa devletin asli görevlerinden olan ahlak dışı suçlarla mücadele, hem Türk aile yapısını, hem dinen de yasak olan bir suçun işlenmesini önlemek, sebeplerini araştırmak ve tamamen olmasa da ortadan kaldırmak değil midir? Yasalar çıkararak, ahlaki ve insani değerlere uymayan suçları yasal bir zemine oturtmak devletin görevi olabilir mi?

Devletin görevi, ailenin birliğini, düzenini, eğitimini, sağlığını, insanca yaşamasını, çalışarak ama alın teriyle... art niyetlilerin ve çıkarcıların insafına bırakmamasını, bir torba kömür, bir koli gıda paketine muhtaç hale gelmemesi için politikalar üretip çareler bulmak değil midir, kendi yandaşlarına, akraba eş dost ve yakınlara menfaat sağlamak mıdır?


Türk toplumunun güçlü mayasını ve sağlam nüvesini "öz" çekirdeğini oluşturan aile, muhkem yapısıyla tarih boyunca tebarüz etmiş olup, bunda ailenin kutsiyetine duyulan mutlak inanç ve iman gücü büyük rol oynamıştır. Halen yeryüzünde evrensel ve ulusal bağlamda öz niteliklerini yitirmemiş ve gelecekten umudunu kesmemiş aile yapısına az sayıda uluslardan birisi olmanın onurunu ve gururunu haklı olarak yaşayan ülkelerin en tepesindeyiz.

Tepedeki yerimizi korumamız için de, Türk aile sistemini daha çok geliştirmeliyiz, daha çok güçlendirmeliyiz ve eğitim sistemimizi de bunları göz önünde bulundurarak düzenlemeliyiz. Son yıllarda yaşanan aile içindeki olumsuzluklara, yani aile içi şiddete, şiddetli geçimsizliklere, kavga ve cinayetlere kadar uzanan bir çok olumsuzlukları da görmezden gelmeyerek, Türk aile sistemindeki birçok çarpıklıkların da önüne geçilmelidir. Bazı şeylerin önüne geçirilirken, şunu da görmemezlikten gelmemek gerekir: Bazı ailelerin içine düştüğü maddi sıkıntıları kendi lehlerine kullanıp onların temiz duygularını istismar edenler olmuştur. Temennimiz odur ki, butür istismarların önlenmesi, önüne geçilmesi ve ailelerin insanca bir yaşam sürmeleri için gereken düzenlemelerin yapılarak biran önce hayata geçirilmesi dir.


Ayrıca aileleri yıkan, dağıtan, acılar yaşamasına sebep olan uyuşturucu kullanımına da acilen bir çözüm bulunmalıdır. Butür uyuşturucu satanları, göstermelik kanunlarla değil, ağırlaştırılmış cezalarla cezalandırılmalıdır. Yoksa Türk aile sistemi, telafisi olmayan büyük çöküntülere doğru gitmesi kaçınılmaz olabilir. Unutulmamalıdır ki, ailenin kendi üyelerine dönük birçok önemli işlevi vardır. Bunların belki de en önemlisi, birlikte yaşamanın eşler arasında, daha sonra da onlarla çocukları arasında doğurduğu sıcaklık, sevgi ve dostlukla sağlanan duygusal ve ruhsal güven duygusunun olmasıdır.

Eğer aile üyeleri arasında kötü alışkanlıkları olan varsa, o ailede ne huzur, ne saadet, ne de birlik ve beraberlik kalır. Buda bütün bir aileyi çökertmeye, yok etmeye yeter de artar bile.



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster