Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Esmeralda


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 15 Ağustos 2014
Geçerli Tarih: 04 Mayıs 2024, 19:13
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=18646


ÖRDEK!.. NAM-I DİĞER ESMERALDA!...

> İki yıl keyifle yaptığım Karataş'a bağlı Çavuşlu-Hinnepli Köy İlk Okulu'ndan  Adana Merkez Sarıçam İlkokulu'na çıkmıştı atamam.. Okulun yeri Adana Karşıyaka semtindeydi. Kiremithane dolmuşlarıyla gidiliyordu. O yıl, eğitim ve öğretimin başladığı eylül ayının on beşinde yeni okulum, yeni görevimdeydim.
> Okul müdürü Salim Savaş Bulgaristan göçmeniydi. Genlerinin getirdiği Avrupalı kültürüyle, biraz mesafeli, hoşgörülü, dingin, sevecen ve nazikti. Beni 1-A Sınıfına götürdü. Sınıfın kuzeyi boydan boya pencereydi. Başı karlı muhteşem Toroslar, gökyüzüne sırtını dayamış uzaktan bir tablo gibi görülüyordu. Karşıdaki büyük ve geniş arsada kıl çadırlarını, at arabalarını, çadırların etrafına kurulmuş ocaklarda yanan ateşi, tüten isleri, çalıçırpı kümelerini, yağmur sularının oluşturduğu küçük gölette yarı çıplak oynaşan çocukları... Tenefüslerde merakla izliyordum bu manzarayı.
> Beyaz kolalı yakaların süslediği, siyah önlüklü öğrenciler... Kırk sekiz çift göz. Okula ilk başladıkları gün... Benim de  ilk günüm ve ilk öğrencilerim. Öğrencilerimi tanımak için listeden adlarını okudum. Bir isim "Ördek Yıldız". Ayağa kalktı. Yaşıtlarından daha iri, esmer güzeli bir kız çocuğu. Bana Notre Dame'ın kamburundaki güzel Esmeralda'yı anımsattı nedense. Tekrar sordum,
- Adın Ördek mi canım?
Başını salladı, onayladı. Kuzguni siyah saçları taranmamış, omuzlarına sereserpe dökülmüştü.
Gülüştü çocuklar, sordum:
> - Kaç kardeşsiniz Ördekçiğim?
> - Kırk iki!..
> - Neee?.. Annen kim yavrum, adı ne?..
> - Cennet, ama üç anam daha var.
> - Baban kim?
> - Con Ahmet!..
> Müdüre gittim, anlattı:
> - Hocam Ördek'in ailesi karşı mahallede kıl çadırlarda oturur. Polisle başları hep beladadır. Çalıntı mallar Con Ahmet'den sorulur. Con Ahmet av meraklısıdır. O gün avladığı kuşun adı; o gün doğan çocuğuna verilir. Okulumuzda Bıldırcın, Keklik, Atmaca, Şahin, Turna, Serçe, Bülbül, Güvercin, Kartal, Doğan adında çocukları var. Ördek içlerinde en sakini. Şanslısınız.
> Ördek!.. Şanslı mıyım?..
Sınıfıma döndüm.
> Ördek, arkadaşlarından dört yaş büyüktü. Üç yıldır sınıfta kalmış, okumayı sökememişti. En arka sırada tek başına oturur, bakışları hep yerde, başı eğik, ezik bir kızdı. Sınıfta herhangi bir şey kaybolsa mutlaka Ördek çalmıştı. Sorardım:
> - Ördek sen mi aldın kızım?
> Susardı, başını önüne eğer hiç bir şey söylemezdi. Kendini savunmazdı bile. "Hayır ben almadım" demezdi, öyle bir suskun duruştu ki!.. Ördek içimden gizli gizli Esmeralda diye sevdiğim öğrencim olmuştu.
> Tüme varım değil, tümden gelim metodunu uyguluyorduk. Yani önce tüm cümle veriliyor, sonra sözcüklere, hecelere ve en son harflere ayırıyorduk. Okumayı böyle öğretiyorduk. Bir gün, yeni bir fiş yazdıracağım, "Atatürk cumhuriyeti kurdu" cümlesi.
> - Herkes gözlerini kapatsıııın!..
>   Tahtaya büyük fişi astım, küçük fişleri, tek tek sıralarında önlerine bıraktım.
> - "Sabah olduuuu, uyanın bakalım kuşlar önünüze ne armağan bırakmış" dedim.
> Önlerindeki fişleri sevinçle ellerine aldılar, benim örnek okumamı beklediler. Okudum. Sonra onlar bağırarak, sallana sallana okudular.
> - Ben şimdi bu fişi tahtaya yazacağım, harfleri nasıl yazdığıma, hangi taraftan başladığıma dikkatle bakın, sonra siz defterlerinize yazacaksınız dedim. Yazdım. Güzel yazı yazmak bir yetenek değildir. Güzel yazı; harfleri doğru yönleriyle,  boyutlarıyla ve eşit aralıklarıyla yazılan yazıdır. Bu kurallara uyan kesinlikle güzel yazı yazabilir. Harfleri tek tek yönlerine ok çıkararak yazdım.  Onlar yazmaya başlayınca masama oturdum. Öğrencilerimin parmaklarına bakıyorum, yönlere dikkat ediyorlar mı, izliyorum. Bitirmelerini bekliyorum, kontrol edeceğim. Ortadaki sıranın en önünde Müzeyyen'le Mehmet oturuyor. Kenardaki sıranın da  en arkasında Ördek tek başına oturuyor. Mehmet tüm dikkatiyle fişini yazıyor, sırasının önündeki olukta da kırmızı kalemi var. Defterinin ucu bu kaleme deydi, kırmızı kalem yere düştü. Mehmet farkında değil. Ben izliyorum. Kalem yuvarlandı, arka sıralara gitti. Biraz sonra Mehmet'e kırmızı kalem gerekti, yazısını süsleyecek. Baktı, önünde yok. Arandı, ceplerine baktı, sıranın altına baktı. Yok... Tam söyleyecektim ki, Mehmet parmağı havada ayağa fırladı, heyecanla:
> - Ööööreeeetmeniiiim! Ördek kırmızı kalemimi çaldı!..
Görmesem!..
> - Sen Ördek'in çaldığını gördün mü Mehmet?
> - Yoook, ama mutlaka o çalmıştır.
> - Pekiiii... Ördekçiğim sen mi aldın Mehmet'in kırmızı kalemini  yavrum?
Bütün sınıf yazıyı bıraktı, konuşmaları izliyor. Ördek ailesinin damgasını taşıyor ya!.. Bütün gözler hınçla bakıyor ona...
> Ayağa kalktı, gözler yerde, başı eğik çenesi göğsünde. Ses yok, yineledim ısrarla.
- Yavrum, söyle Mehmet'in kırmızı kalemini sen mi aldın?..
Başını kaldırdı, baktı. Yalnızca baktı, kendini savunmuyor bile... Tüm sınıf dikkat kesilmiş izliyor. Ayağa kalktım, Mehmet'in yanına geldim.
> - Kalemin  Fahri'nin sırasının altında, sen düşürdün ve oraya yuvarlandı. Neden görmeden bir arkadaşını suçluyorsun? Görmeden, bilmeden nasıl bir arkadaşını suçlarsın? Aynısını bir arkadaşın sana yapsa ne yapardın?
Çocuksu saf bakışlarla suçlandı, utandı.
> Ördek ilk kez başını kaldırdı. Düşük omuzları, kalktı gözleri parladı. Arkalanmak!.. Onun hiç tadmadığı bir duyguydu. Sınıfa döndüm.
- Bir daha kimse görmeden, bilmeden bir arkadaşını suçlamayacak, çok kızarım bilesiniz!.. Ördek'e döndüm;
> - Ördekçiğim çantamı Güler Öğretmen'e götürür müsün?
Güler de şaşıracaktı niye şimdi bunu gönderdi diye... Öğretmenin çantasını taşımak, güvenmekti, güvenilir olmak demekti. Ayakları birbirine dolanarak geldi. Utanarak gülümsüyordu. O sınıftan çıkınca tekrar konuştum,
> - Bakın çocuklar bir daha hiç birinizin bir başkasını, hele de Ördek'i bilmeden, görmeden suçlamasını istemiyorum. Sizi birisi böyle suçlasa ne hissedersiniz bir düşünün bakalım. Sakın.... Sakın bir daha böyle yanlış yapmayın dedim.
> Ördek sınıfa döndüğünde o mutlu ve mahcup gülümseme dudaklarına yapışıp kalmıştı. Koyu esmer teni, iri siyah güzel gözleri ışıltılı parlıyordu.
> Tüm sınıf O'na, onu sanki ilk kez görmüş gibi bakıyordu. Evet, arkadaşları ilk kez ona yargısız infaz yapmadan bakıyordu!..
Ördek! Ah benim güzel Esmeralda'm..
İlk okumayı, yazmayı öğrenen öğrencim o oldu. Sıfın en çalışkanı olmuştu. Gözlerimin içine içine bakıyordu ben ders anlatırken. Sanki tüm yüreği ışınlanıyordu gözlerime.
Bir gün Ördek okula gelmedi. Mümkün değildi. Acaba ne oldu, Ördek niye yoktu, meraklandım. Müdüre gittim. O zamanlar telefon ancak resmi kurumlarda ve zengin evlerinde vardı.
- Müdür Bey, Ördek okula gelmedi, meraklandım ne olmuş olabilir acaba nasıl öğrenebiliriz?
Sakin sakin baktı Salim Bey. Gülümsedi. Kuş bir öğretmendim, herşey tozpembeydi,  daha hayatı, insanları tanımıyordum, gereksiz bir telaş içindeydim ona göre..
- Gelir, gelir hocanım, gelir. Meraklanma! Anası çamaşır yıkatıyordur ya da çocuğa baktırıyordur. Yarın gelir. Dedi.
Ertesi gün sınıfa girince ilk arka sıraya baktım. Gelmişti. Yoklamayı yaptım. Ve sonra Ördek'e sordum;
- Dün neden okula gelmedin Ördekçiğim?
- Babam kız kaçırdı, düğün yaptık örtmenim.
Tanrım, beşinci ana!!!..
O yıl bitti. Ördek başarıyla ikinci sınıfa geçti. Arkadaşları onu seviyordu ama ailesinin damgası nedeni ile çokta yaklaşmıyorlardı, onca çabama rağmen.
Yağmurlu bir gündü. Matematik dersindeyiz. Konu dört işlem. Elimde tebeşir, eldeli toplamayı gösteriyorum.
- Birler hanesini topladık, on sayısını geçti, on üç olduuu. Şimdi üç sayısını, toplama çizgisinin ve birler hanesinin tam altına yazıyoruz. On sayısı elimizde. On,  yani bir deste. Avcumuza alalım. Aldınız mı?
- Aldııık örtmeeeniiim..
- Cebimize koyalım, koydunuz mu?
- Koyduuuk örtmeeeniiim..
- Cebimizde kaç tane var?
- Oooonnn..
- Tamam şimdi bir desteyi cebimizden çıkarıp, yandaki altı sayısının üstüne koyalım, toplarsak kaç olur?
- On altı oluuur...
- Hah, işte elimizdeki bir desteyi komşuya vermiş olduuuk, derken kapı çaldı.
Elimde tebeşir, tahta başından,
- Geeeeel! Dedim.
Kapı açıldı. Baktım, bir adam... Bir eli arkasında, simsiyah biryantinli saçları kapının üst pervazına deyiyor. Siyah parlak kumaştan bir şalvar, krem renkli ipek gömlek, düğmeler göğsüne kadar açık. Kıllar altın zincirin etrafından fışkırmış. Kalın kaşlar altında dik bakan kara gözler. Kalın kocaman bir palabıyık dudaklarını kaplamış. Esmer bir ten, kapıda; kapı kadar dam gibi bir adam. Ben şaşkın,
- Buyrun, kimi aradınız? Diye kapıya yöneldim. Sınıf pür dikkat.
Davudi bir ses!
- Asma ögretmen sen misin?
- Benim, siz kimsiniz, ne istiyorsunuz?
O yıllar sağ sol çatışmalarının, adam kaçırmalarının, mezhep ayrımcılığının, terörün, siyasi kaosun doruk noktaları. Aklıma bir yığın telaşlar üşüştü... Önce öğrencilerimi nasıl korurum, adamın bir eli arkasında... Orda bir silah mı var acaba?
Adam kocaman bir adım atıyor, uzun bacağıyla ben bir adım geriliyorum. Sınıfın ortasına geldik. Adam bana tepeden bakıyor, ben tüm cesaretimi toplayarak öğretmen olmanın yürekliliğiyle uzun saçlarımı sert bir çalımla savurarak soruyorum,
- Kimsin, ne istiyorsun.
Bacaklarını açarak durdu. Arkadaki sakladığı elini çıkardı,
- Alll, dedi.
Grapon kağıtlarından yapılmış, bülbül sarısı, çingene pembesi, ateş kırmızısı, gece mavisi rengarenk tam bir deste yapma gül!.. Bir adama,  bir güllere bakıyorum. Bir deste!..
Tekrar, emreden bir sesle,
- Alll!!!... Dedi ve sonra,
- Asma Hanım, ben Ördek'in babası Con Aamettt..
O bir kabile reisiydi, vurgulu ve tane tane konuşuyordu.
- Asma Hanım, benim çocuklarım hep horlandı bu okulda. Ama sen,  bir tek sen çocuğuma kıymet verdin. Allah senden razı olsun!..
Şimdi o bir babaydı. Ne kadar yanlış işler yapıyor olsa da o bir babaydı. Bir elinde uzattığı güller, diğer eliyle döşüne vura vura konuşuyordu...
Ben gülleri aldım. Ve,
- Con Ahmet, Ördek değerli bir çocuk. Her çocuk değerlidir unutmayın. Ama benim gibi tüm çocuklarınıza önce siz değer vereceksiniz ki, herkes değer versin dedim. Önce siz değer vermelisiniz, unutmayın...
Anlayamıyormuş gibi baktı. Kendi nasıl değer vermeliydi?.. Biliyor muydu acaba?..
- Allah senden razı olsun, Allah senden razı olsun Asma örtmen, sen kızımı adam yerine koydun. Emrindeyim. Bir işin düşerse emrindeyim... Yapamayacağım bir iş yok, emret yeter ki dedi ve gitti.
Benim ona ne işim düşebilirdi ki!.. Ama düştü. Bir öğretmen arkadaşımın o mahallede motosikleti çalınmıştı. Bana ricaya geldiler, o arkadaşın durumu iyi değildi, tek sahip olduğu değerli malıydı o motosiklet. Nasıl üzgündü!.. Kıramadım, çaresiz haber  gönderdim, diğer sınıftaki çocuğu Atmaca ve Bıldırcın'la. Ördek'i bulaştırmadan...Ertesi gün motosiklet bulunmuş ve teslim edilmişti.
Con Ahmet'in okula, sınıfıma geldiği duyulmuştu. Tenefüste müdürde dahil tüm öğretmen arkadaşlar sınıfıma doluştu.
- Eeee Esma, Con Ahmet ne yaptı, ne konuştu?
- Okula niye gelmiş?
- Oooo bu güller de ne? Kız dikkat et, seni kaçırtıp altıncı karısı yapmasın, dedi Güler öğretmen şakayla..
- Saçmalamayın, dedim. Okula Con Ahmet değil, Ördek'in babası geldi. Teşekkür etmeye gelmiş, kızına değer verdiğim için. Refik, sen de Atmaca'yla uğraşmak yerine bence onu kazanmaya çalış. Bakarsın Con Ahmet sana gül yerine av eti getirir ha, ne dersin!.. Dedim, diğer arkadaşlara da ince ince gönderme yaparak...
Zil çaldığında matematik dersine, eldeli toplamaya devam ettim. Ördek nasıl mutluydu offf!..  Babası kendi için okula gelmişti. Belki de bir kez bile başını okşamadığı babası, okula kendi için gelmişti!.. Con Ahmet!.. Bir kaç yıl sonra kabile reisliği çatışmasında öldürüldü. Benim Esmeral'dam hepten mahzunlaştı...
O güller, matematik dersine güzel bir araç oldu. Bir deste gül. On tane. Eldeli toplamanın " elde var biiiir" sözünde "bir" sayısı değil, bir deste,  yani on tane olarak onlar hanesine devrolduğunun güzel bir materyali olmuştu.
Sonra mı? Ben bir matematik öğretmeniyle nişanlandım ve evlendim. Her eldeli toplamayı öğretirken, Esmeralda'm ve babası ve o grapon kağıdından yapılmış güller gelir aklıma. Ezik olan, ön yargıyla yaklaşılan, çaresiz ve içine düşen masum yürekler adına burnumun direği sızlar...


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster