Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Mavi Alay; Haram Topraklar


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 28 Temmuz 2014
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 03:13
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=18483


Mavi Alay; Haram Topraklar

Türkiye Cumhuriyeti’nin yirmi birinci asırda artık geçmiş tarihiyle yüzleşecek olduğu sayısız dramatik olaylardan sadece birisi olan Mavi Alay Türkiye gündeminde hiç yer almazken cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde Başbakan Erdoğan tarafından gündeme oturtuldu.

Başbakan Erdoğan geçmiş tarihle yüzleşmesi gerekenin Türkiye Cumhuriyeti değil, tek parti yönetimi olduğunun altını çizerek bir kez daha CHP’ye yüklendi. İkinci dünya savaşından sonra Mavi Alay olayını unutturmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti bu güne kadar basılı yayınlarda, ansiklopedilerde, tarih kitaplarında bu konuya tek bir satır dahi yer vermedi.

Zaten yazılmış olsa da Türk insanının geçmiş tarihini irdelemek gibi bir merakı olmadığından konunun ilgi görmesi de beklenemezdi. Başbakan Mavi Alay için CHP’ye “senin yatacak yerin yok” derken Kars sınırında Sovyet askerleri tarafından kurşuna dizilen insanların sayısını ise tevazu göstererek 165 kişi olarak belirtti.

Mavi Alay dramı aslında özgürlük için kendi istekleriyle ölüme koşan insanların hikayesidir. Avusturya’da Ant Dağlarının eteklerinde Drau Nehri’nin kıyısından başlayan özgürlük yolculuğunun aslında Kars sınırında ölümle bitecek bir yarış olduğunu kim bilebilirdi ki?

İkinci Dünya Savaşı, yeryüzünde gerçekleşmesi imkansız hayallere sahip iki liderin etnik savaşından ibarettir. Almanya’da Hitler Yahudileri toplama kamplarında, Sovyetlerde ise Stalin Kırım Türklerini ortadan kaldırmak için başka bir metot bulmuştu.

Polonya’yı işgalden sonra Kırım’a doğru ilerleyen Almanlara karşı Stalin Kırım Tatarları başta olmak üzere Karaçay-Malkar Türkleri ve Çerkez’ler den oluşan birlikleri zaman kazanmak ve tamamen ortadan kaldırmak için zamanın en modern silahlarıyla donatılmış Alman Ordusunun önüne sürdü. Ellerinde Birinci Dünya Savaşından kalmış ilkel silahlarla Almanlara karşı savaşmaya çalışan Kafkas ve Kırım Türkleri büyük zayiatlar vererek geri çekildiklerinde ise Rus askerlerinin mitralyöz ateşi altında katledildiler.

Sonunda Almanlara teslim olan Kırım ve Kafkas Türkleri, Almanların kendilerine özgür bir Kırım vaatleri üzerine Ankara’nın da telkiniyle Ruslara karşı savaşmak üzere üzerlerinde ki Rus üniformasını çıkararak kurdukları Mavi Alayla Alman saflarına katıldılar.

Henüz tek partili siyasi yaşamın sürdüğü Türkiye ise Hitler Almanya’sının zafere ulaşacağına emindi. Birinci Dünya Savaşında Enver Paşanın Alman hayranlığının bedelini Sarıkamış’ta 90 bin şehitle ödediğimizi anlaşılan herkes unutup gitmişti.

Her ne kadar Türkiye savaşa girmemiş olsa da Kırım Yarımadasında ki Kırım Tatarlarını ve Kafkas Türklerini Ruslara karşı kışkırtmaktan hiç çekinmediler. Bir yandan Almanya’nın muhtaç olduğu, savaşın alt yapısını oluşturan kromu Almanlara ulaştırmaktan geri durmadılar.

Ruslar Alman Ordusunu bozguna uğrattıktan sonra tarihleri boyunca yürüttükleri sıcak denizlere inme politikası gereği kuzeye yol alarak İtalya harekâtını başlatırken, Alman ordusu ile beraber geri çekilen Mavi Alay önce İtalya’ya, sonra da Avusturya’daki Drauburg bölgesinde Drau nehri kıyısında çok zor şartlar altında derme çatma barakalarda yaşamaya çalıştılar. Kırım Türklerinin sayısı sekiz bin beş yüz kişiden yedi bin kişiye inmişti.

Mavi Alay’ın kurulması için telkinde bulunan tek parti yönetiminin devlet adamlarının yanı sıra Cumhuriyet gazetesinin sahibi Nadir Nadi dahil kimseden ses çıkmıyordu

Sefalet içinde Drau Nehri kıyısında yaşam savaşı veren yedi bin Kırım ve Kafkas Türkü’nün tek umudu Türkiye idi. Türkler savaşın bitimiyle İngilizlerin kontrolü altına girdiler. Bu bile Kırım Türklerine bir umut olmaya yetti. Fakat savaşın acımasızlığı bir kez daha ortaya çıktı. Yalta Konferansında Stalin henüz Kırım ve Kafkas Türkleri ile hesaplaşmanın bitmediğini belirterek Drau’da ki yedi bin Türk’ün Rusya’ya iadesini şart koştu.

Karar 1945 yılının 28 Mayısında Mülteci kampına ulaştığında ölümün kendilerine şah damarları kadar yakın olduğunu anlayan Kırım Türkleri o gece sabaha kadar başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere yaklaşık 3.000 kişi Ant Dağlarının karlarıyla coşan Drau nehrinin azgın sularına çoluk çocuk el ele atlayarak onurlarıyla can vermeyi yeğlediler.

Kamp da ki sağ kalanları ise daha korkunç bir son beklemekteydi. Rus subaylar geride kalanları tankla silahla sıkıştırarak zorla vağonlara bindirip beş gün sürecek bir ölüm yolculuğuna çıkardılar. Hem de Ankara Hükümetinin onayıyla.

Ne gariptir ki bu ölüm yolculuğu her zaman kavuşmak istedikleri Türk topraklarının ortasından geçmekteydi. Savaş boyunca çalışır tek tren yolu Türkiye’de kalmıştı. Son bir umutla kapıları çivili vağonlarda Sadece kömür ve su ihtiyacını karşılamak için durulan yolculukta havalandırmaların açılması ile Edirne’de olduklarını anlayan yaklaşık dört bin kişilik Kırım ve Kafkas Türkü sonunda Türkiye’nin onları sahipsiz bırakmadığı düşüncesi ile büyük bir sevinç yaşadılar

İki gün süren yolculuk sonunda umutlar yavaş yavaş korkuya dönüştü. Kars sınırına yaklaştıkça o zamanlar bucak olan Rus sınırına bitişik Akkaya’da ki Kızıl Çakçak barajı yakınlarında vağonların kapaklarını kıran iki bine yakın Kırım ve Kafkas Türkü umutsuzca kendilerini barajın sularına atmaktan çekinmediler. Sınırdan karşıya teslim edilenlerin başlarına sıkılan kurşunların sesleri ise gün boyu yankılandı.

Başbakan Erdoğan her ne kadar Rus subaylarının sınırda Ankara’da tek partinin onayıyla işlenen bu cinayette 265 kişinin öldüğünü ifade etse de sayının iki bine yakın olduğu belirtilmektedir.

Türkiye’nin artık geçmişle yüzleşmesi, tarihiyle barışması demokrasi ve insanlık yolunda atacak olduğu adımların en büyüğü olacaktır. Avusturya hükümeti, Drau Irmağı yakınlarında 1960 yılında Avrupa’nın göbeğinde işlenen bu soykırıma kayıtsız kalmayarak, onurları uğruna can vermeyi tercih eden üç bin Kırım ve Kafkas Türkü için, “Haram Topraklar” denilen İrschen Köyünde bu insanların anısına bir abide inşa diktiler.

Türkiye Cumhuriyeti ise yaşanılan Mavi Alay dramını tarih sayfalarından silebilmek, yok sayabilmek için elinden geleni yapmaktan hiç ama hiç çekinmedi.

Afrika’nın adı sanı duyulmamış ülkelerinin sanal şehirlerinde ki Müslümanlara sözde kurban kesen, hayali gıda dağıtan modern çağın devletten icazetli soyguncuları ise, İslamiyet ve Türklük idealleri için yaşamlarını hiçe sayan bu onurlu insanların anıtına bir çiçek bile koymayı akıllarından geçirmediler.

Dersim İsyanı, Ermeni Techiri, Sarıkamış Dramı ve son olarak Mavi Alay hep Başbakan Erdoğan’nın sözleriyle gündeme oturdu.

Cumhuriyetle yaşıt CHP’nin ya yaşanmış bir tarihi yok, ya da tarihle yüzleşmeye korkuyor.

Ama unutmamak gerek; korkunun da ecele faydası yok…


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster