Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Sosyalistler kimsenin garnitürü değildir


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 13 Temmuz 2014
Geçerli Tarih: 29 Nisan 2024, 22:51
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=18353


Sosyalistler kimsenin garnitürü* değildir

Bu metinleri bir kenara not edelim. Kısa zaman sonra hepsi lazım olacak…

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair soldan ilk açıklamayı Halkevleri yaptı. 23 Haziran 2014 tarihli açıklama, “CHP’ye ve Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na çağrımızdır” başlığını taşıyordu. Halkevleri Kılıçdaroğlu’ndan, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını geri çekmesini istiyordu. Çünkü Halkevleri’ne göre İhsanoğlu özgürlükleri, demokrasiyi ve sol değerleri temsil etmiyordu.

Peki, anlamı neydi CHP gibi sol/sosyal demokrat seçmen kitlesine sahip olan bir partinin İhsanoğlu’nu aday göstermesi? Şuydu: “Halkın bu taleplerine, gelecek umutlarına gözünü kapatıp, kulağını tıkayarak halka sırtını, gerici neoliberal kapitalizme yüzünü dönen siyasetinizin, AKP’nin kurduğu düzeni devam ettirmekten başka ulaşabileceği bir yer yoktur. Bu yol ülkeyi ılımlı siyasal İslam modelinin yukarıdan aşağıya örgütlenmesine dönük emperyalist siyasetin desteklenmesinden veya sahiplenilmesinden başka anlama gelmemektedir. Sünni dinciliğin siyasetteki hegemonyasının CHP eliyle ileri bir meşruluk aşamasına taşınması demektir. Aday tercihiniz ve gerekçeleriniz, bu ülkede cumhurbaşkanı adaylarının temel referansının İslamcılık olmasını meşrulaştırmaktan başka anlam ve sonuç üretmeyecektir. Önümüzdeki dönemlerde halkın İslamcı adaylar arasında “şahin” mi “ılımlı” mı tercihine itilmesi demektir.”

Bir kitle örgütü olarak Halkevleri’nin, nihayetinde sol iddialı bir partinin Anadolu gericiliğine teslim olmasına “gönlünün razı gelmemesi” ve buna yüksek sesle itiraz etmesi kadar doğal bir şey olamazdı.

Bu açıklamanın ardından Halkevleri’nin ensesinde boza pişirildi. Ateşi yakanlar ağırlıkla, Kürt hareketine yakın duran ve HDP projesi içinde yer alan sosyalistlerdi.

“Adayımız olmasa da sokağımız var”

Peşi sıra Tayyip Erdoğan’ın ve Selahattin Demirtaş’ın adaylıkları açıklandı. AKP Erdoğan’ı, HDP Demirtaş’ı aday gösterdi.

Soldan ikinci açıklamayı yine aynı çevre yaptı. 3 Temmuz’da Sendika.Org sitesindeki “Aktüel Gündem” köşesinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri değerlendirildi. “Adayımız olmasa da sokağımız var” başlıklıydı yazı. Erdoğan, İhsanoğlu ve onların temsil ettiği siyasal anlayışın mahkûm edildiği yazıdan HDP de nasibini alıyordu:“Bu kuşatmayı kırma umudu taşıyan Kürt siyasi hareketinin tercihi, aynı zamanda farklı tercih yaratma konusundaki isteksizliği de göstermektedir ki Batı’nın kapsanması ikinci plandadır, talidir. Sözü edilen kesimlerin (başta sosyalistler olmak üzere kadınlar, gençler, emekçiler, LGBTİ bireyler, üniversiteliler, liseliler, Aleviler…) özgürlük mücadelesi Kürt siyasetinin önderliğiyle karşılanamaz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, ilk ikiye kalamayacak olan Selahattin Demirtaş’ın desteklenmesi de bu kesimler için bir siyasi tercih değil olsa olsa bir gönül bağı ilişkisi olarak kurulabilir!”

Bu değerlendirmeden sonra ateş iyice harlandı haliyle. Halkevleri, bırakalım Demirtaş’ı desteklemeyi, Kürt hareketinin Türkiye’yi kapsamadığını düşünüyordu.

Metni asıl değerli kılan, devrimcilerin tavrına ilişkin satırlardı: “Sonuç olarak, kabul etmek gerekir ki sosyalistlerin, devrimcilerin cumhurbaşkanlığı seçim sandığında bir adayları yoktur. Ancak cumhurbaşkanı olmasına karşı çıktıkları Tayyip Erdoğan ve Ekmeleddin İhsanoğlu vardır. Bu dönem bu iki isme de bu iki ismin karşılığı olan siyasal, sosyal programlara da söyleyecek sözleri, alternatifini gösterecek programları vardır. Koruma orduları ve bindirilmiş kıtaları olmadan çıkamadıkları sokakların hala sahipleri onlar. Sandıkta adayları yoktur ama sokakları vardır.”

TKP’nin iki kanadı da “Boykot” diyor

Bölünme sürecindeki TKP’nin iki kanadı da Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin tavrını yazılı olarak kamuoyuyla paylaştı. Her iki kanat da, “boykot” çağrısı yaptı. İki kanadın açıklaması da, 2 Temmuz Madımak katliamı vesilesiyle Cumhurbaşkanlığı seçimini tartışıyordu. Dolayısıyla ana tema, gericilikle hesaplaşmaydı. Sanırım TKP’nin içe dönmüş hali nedeniyle açıklamaların etkisi sınırlı oldu.

TKP 12. Kongre Hazırlık Kurulu, “Emekçi halkımız ölüme karşı sıtmayı gösterenlere mahkûm değildir. Halkımız bu oyunu bozmalıdır. Başka bir yol daha var. Sandıkları boş bırakın” dedi.

TKP Atılım Kongresi’nden yapılan açıklamada ise “Bugün Sivas’ı anıyoruz. Canlarımıza borcumuz var. Bu borç için AKP’nin karşısına dikilmeye devam edeceğiz. Gericiliğe taviz vermeyeceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığa oy atmayacağız. Seçimin kendisini çöpe atacağız” vurgusu yer aldı.

“Katile, hırsıza, diktatöre oy verme”

Son açıklama ise ÖDP’den geldi. ÖDP, Parti Meclisi’nin 5 Temmuz’daki toplantısından “Katile, hırsıza, diktatöre oy verme/ Birleşik bir seçenek yaratmak için direnelim” başlıklı metinle çıktı. Metin, kamuoyuna duyuruldu ve kıyamet koptu. Nasıl olur da Selahattin Demirtaş desteklenmezdi!

Bireysel olarak partisinden farklı mı düşünüyordu yoksa “mahalle baskısına” mı dayanamadı bilinmez ama ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, “İlk turda benim de oy vereceğim aday çoğu ÖDP’li gibi Selahattin Demirtaş’tır” deyiverdi. Alper Taş’a bunları söyleten “gönül bağı” duygusu olabilirdi ancak bu sözler PM’nin pek çok doğrularla örülmüş değerlendirmesini gölgelemeye yetti; ateşin altı biraz kısıldı.

ÖDP PM metninde HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tavrı şu satırlarla eleştiriliyordu: “HDP halkın seçeneksizliğe mahkum edilmeye çalıştığı bu ortam içerisinde adaylık sürecini gerçek anlamda bir ortak adaylık süreci olarak geliştirmeyi tercih etmemiştir. Yapılması gereken toplumsal muhalefetin tüm kesimlerini, sosyal demokratlardan Alevilere uzanan tüm dinamiklerin ortak inisiyatifi ile AKP düzenine karşı yeni bir Türkiye programı etrafında bir ortak adaylık sürecinin geliştirilmesiydi. Ancak HDP, kendi sınırları içerisinde bir aday belirleyerek toplumun geniş kesimlerine güven verecek, onların taleplerini içerecek bir seçenek oluşturmamıştır.”

Tıpkı Sendika.Org metninde olduğu gibi ÖDP PM metni de kendi politik hedefini öne çıkaran satırlarla nihayete eriyordu: “Bu durumun değişmesi, Erdoğan ve AKP zihniyetiyle gerçek bir hesaplaşmanın yolunun açılabilmesi için bu gidişattan memnun olmayan herkese, hepimize düşen sorumluluk birleşik bir muhalefet gücünün yaratılması için daha büyük bir kararlılık göstermekten başka bir şey değildir. Bugünkü seçeneksizliği aşacak olan birleşik bir direniş mücadelesiyle yaratacağımız eşitlikçi, özgürlükçü seçenek olacaktır.”

“Alevi-sol refleks” derken?

Sonra iki metin daha girdi hayatımıza.

İlki, HDP MYK üyesi Hüda Kaya’nın Özgür Gündem’deki köşesinde yazdıklarıydı. Hüda Kaya 7 Temmuz 2014 tarihli Özgür Gündem’de şöyle yazdı: “Madımak’ta milliyetçi, muhafazakâr kalkışma görselliğindeki bir katliama karşılık, Başbağlar’da Alevi ve sol refleks ile yaşatılan dramın hedefi gayet açıktır oysa.”

Hüda Kaya bilmez mi, ülkedeki hemen bütün katliamlar Sünni-Türk “refleksi” ile gerçekleştirilmiştir. Malatya’da, Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da,  Madımak’ta katilleri hangi “refleksler” sokağa dökmüştür? Bahriye Üçok’a, Uğur Mumcu’ya, Turan Dursun’a, Muammer Aksoy’a, Ahmet Taner Kışlalı’ya, Hrant Dink’e kurşun sıkanlar hangi “mahallenin” çocuğudur. Ülke tarihinde “Alevi-sol refleksle” gerçekleşmiş bir katliam var mıdır? Hepsini bilir elbette. Bilir ve töhmetten kurtulmak için, manipülasyona başvurur.

Anadolu gericiliğinin açıktan tezahürü olan bu satırlar, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yarattığı toz-duman arasında kaybolup gitti. Başka başka nedenleri bir kenara bırakalım, sırf bu yüzden bile seçim denen orta oyunundan imtina edilebilir, Anadolu gericiliğine yaslanarak ikinci tura kalacak iki isminden birini tercih etme zorunluluğu reddedilebilir.

“Erdoğan Köşk’e çıkarsa süreç aynen devam eder”

Son metin ise HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’a ait. Buldan Cumhurbaşkanlığı seçimi bağlamında açılım sürecini 9 Temmuz 2014 tarihinde şu sözlerle değerlendirdi: “Sürecin devamı ve sekteye uğramaması çok önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminin süreci olumsuz yönde etkileyeceğini düşünmüyoruz. Çünkü hükümet, Çözüm Süreci konusunda kararlı görünüyor. Başbakan Erdoğan seçimi kazanır ve Köşk’e çıkarsa süreç aynen devam eder. Bizim bu konuda bir endişemiz yok. Zaten bunu Başbakan da söylüyor.”

Sondan üçüncü cümleyi bir daha yazıyorum: “Başbakan Erdoğan seçimi kazanır ve Köşk’e çıkarsa süreç aynen devam eder.”

Kürt hareketi merkezi düzeyde, Selahattin Demirtaş Cumhurbaşkanı adayı olarak ne derse desin, ikinci tura Erdoğan’la İhsanoğlu’nun kalması durumunda, Kürt hareketi seçimleri boykot etse dahi, bu yaklaşım, sıradan Kürt seçmenine Erdoğan’ı işaret etmektir.

Ne diyelim, “özgürlükçüyüz ama salak değiliz” diyen Melih Pekdemir’in kulakları çınlasın.

Bu metinleri bir kenara not edelim. Kısa zaman sonra hepsi lazım olacak.

Bitirirken;

CHP Genel Başkanı hemen bütün sol/sosyalist partilerle, meslek örgütleriyle, sendikalarla görüştü. Kamuoyunun karşısına Ekmeleddin İhsanoğlu’yla çıktı.

Aynı “demokratik” turu HDP de attı; hemen herkesle görüştü. Sonra genel başkanlarında karar kıldığını duyurdu.

Canımızı acıtsa da şu gerçeği kabul edelim: CHP ve HDP sosyalistlere, emek örgütlerine garnitür muamelesi yapmaktadır.

Sırf bu neden bile, “biz yokuz” demek ve asıl olarak kendi işimize bakmak için yeterlidir.

Yeter ki, “enseyi karartmayalım.”

* Garnitür: Yanlık.

İnönü Alpat


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster