Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Ulus Ne Kadar Egemen?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 20 Nisan 2014
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 18:58
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=17574


ULUSAL EGEMENLİK,ULUS NE KADAR EGEMEN?

Egemenlik, yönetme gücüne sahip olmaktır. Tarih boyunca yönetme gücüne sahip olma sürekli değişim göstermiştir.

Kişiler egemen olmuş, monarşi denilmiştir. Sınıflar ya da gruplar egemen olmuş, oligarşi denilmiştir. Din adamları egemen olmuş, teokrasi denilmiştir.

Giderek egemenlik; kişilerden, gruplardan, sınıflardan ve din adamlarından ulusun tamamına geçmiştir. Ulusal egemenliğe dayalı bu yönetimlere de demokrasi denilmiştir.

Günümüzde ulusal egemenliğin en önemli göstergelerinden birisi; ulusun, demokratik seçimler ile belirlediği ve yetki verdiği meclistir.

Ülkemizde TBMM’dir.

O zaman şu soruyu sorabiliriz. Ulus ne kadar egemendir?

Bu soruyu değişik açılardan analize tabi tutmak gerekiyor. Ulusun gerçek egemenliği demokratik seçimlere ve özgürce iradesini ortaya koymasına bağlıdır.

Ülkemizde seçimler ne yazık ki demokratik değildir. Son seçimlerde yaşanılan ve daha önceki seçimlerde de yaşadığımız manzaralar bu durumun kanıtıdır.

Bu yaşanılanlar, seçmenin özgür iradesini sandığa yansıtmaktan uzaktır. Zaten pek çok açıdan o özgür irade ipotek altındadır.

Acaba ülkemizde seçmenlerin yüzde kaçı feodal etkilerle oy kullanmaktadır?

Bu oran bir hayli fazladır. Seçmenlerimizin bir kısmı üzerinde yaşadığı toprakların ağasının iradesine göre oy kullanmaktadır. Bir kısmı da mensubu olduğu cemaatin liderinin işaretine göre oy kullanmaktadır.

Eşinin ya da aile büyüklerinin etkisi ile oy kullananlar ile yardımlar karşılığında oy kullananları da hesaba kattığımızda ciddi bir seçmen sayısına ulaşırız.

Ne yazık ki özgür iradesi ile oy kullananların oranı düşüktür. Bu da demokrasi düzeyimizi göstermektedir.

Bu duruma eklenecek başka etkenlerde vardır. Yüzde on seçim barajı nedeniyle pek çok seçmenin iradesine, daha baştan engel konulmaktadır.

Ya aday belirleme süreçlerimiz?

Bu süreçler hiç demokratik değildir. Genel merkez aday belirleme komisyonlarınca belirlenen ve seçmenlere dayatılan adaylar ile yapılan seçimler ne kadar demokratik olur?

Ya da ulusal egemenlik anlayışı ile ne kadar örtüşür?

Bu şekilde belirlenen adaylar, seçmenlerin temsilcisi midir, yoksa genel merkezlerin mi?

Nerede parti içi demokrasi ve adil bir ön seçim süreci?

Yapılanmanın Ankara’dan, siyasi parti genel merkezlerinden illere doğru olması yerine demokratik merkeziyetçilik ilkesi doğrultusunda olması daha doğru değil midir?

Günümüz demokrasilerinde ulus, egemenlik yetkisini, temsili demokrasi uygulaması gereğince, seçmiş olduğu temsilcilerine, Anayasada belirtilen süre kadar devreder.

Temsilcisini belirleme yetkisi ulusun kendisinde değilse!

O zaman kendisi adına başkalarının belirlediği adaylara oy vermek zorunda kalır.

Ve demokrasi giderek sandığa gidip oy vermeye indirgenir!

Bu gerçek bir demokrasi değildir. Sadece adına ‘sandık demokrasisi’ denilen bir demokrasi oyunudur!

Başbakan Erdoğan ne diyordu? “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır .” O zaman sormak gerekmez mi; Hangi amaç için araçtır?

Aslında yaşadığımız süreç doğru analiz edildiğinde bu sorunun yanıtlarını kolayca bulabiliriz.

“Bütünşehir Yasası” ile demokrasiyi araç olarak kullandığını bizlere göstermedi mi?

Şimdi de dar bölge seçim sistemini dile getiriyor.

Bu sistemi de ‘amaç’ için kullanacaktır. TBMM’de daha çok üyeye sahip olmak ve ‘amacı’ gerçekleştirmek için gücü ele geçirmektir hedef!

19 Nisan 2014 tarihinde Başbakan’ın İstanbul’da yaptığı konuşmada, “10 Ağustos’ta millet kendi başkanını seçmek için sandığa gidecek” demesi de ‘amaç’ için ipuçlarını vermektedir.

Daha önce dile getirdiği, “ben cumhurbaşkanı seçilirsem bütün yetkilerimi kullanırım” açıklaması da ‘amaç’ için dikkate değerdir.

Başbakan, cumhurbaşkanlığını değil başkanlık sistemini hayal etmektedir. Bu sisteme geçmenin ilk adımı, 10 Ağustos için aday olması olacaktır.

İkinci adım, genel seçimlere bir yıl kalmadan önce dar bölge sistemini yasalaştırmaktır. Çankaya’ya çıkmayı başardığı takdirde, gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde TBMM’de anayasayı değiştirebilecek güce sahip olmak istemektedir.

O zaman anayasayı kolayca değiştirebilecek ve bu yolla başkanlık sistemini yerleştirebilecektir. Belki de Cumhurbaşkanı Gül, bunu gördüğü için Kütahya’da “bu günkü şartlar çerçevesinde benim gelecekle ilgili bir siyaset planım yok” açıklamasını yaptı!

Başbakan Erdoğan’ın demokrasiyi ‘araç’ olarak gördüğünü açıklaması bir gelecek niyetinin varlığını ortaya koymaktadır.

“Hedef 2023” açıklaması da…

Son dönemde atılan adımlara ve yapılan açıklamalara bakıldığında, ‘amaç’ için ‘araç’ olan demokrasi ile ülkemiz tehlikeli bir sürece doğru yol almaya zorlanmaktadır.

Ulusal egemenlik kullanılarak tek adamlık için planlı adımlar atılmaktadır.

Ulus, kendi egemenliğini korumak konusunda dikkatli ve kararlı olmalıdır.

Muhalefette gereken direnci ve mücadeleyi verebilmelidir.

10 Ağustos süreci bu bakımdan son derece önemlidir. Bu süreç doğru şekilde yürütülmelidir.

Aksi halde ‘araç’ ile ‘amaç’ gerçekleşecek ve bir ‘monark’ kendi iradesiyle geleceğimizi belirleyecektir.

Tehlikenin farkında mısınız?


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster