Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Nebahat Çehre ile söyleşi
22 Ağustos 2014, 14:16

Nebahat Çehre ile söyleşi

Nebahat Çehre ile yazarımız Esma Şeref söyleşisi

NEBAHAT ÇEHRE İLE SÖYLEŞİM!..

YÜZYILIN İÇİNDEN SÜZÜLÜP GELEN ZARAFET!.. MUHTEŞEM BİR ÖZGEÇMİŞ!..

> ONU BEKLİYORUM!... ONU BEKLİYORUM ve İSTANBUL'U İZLİYORUM. Kış ortasındayız, Ayaz Bey'in konağı efil efil savruluyor ama, kaçamak yalancı güneşin yarattığı bahar havası, kentin caddelerinde şaşkın insanları aldatıyor.  Donmuş suların kayganlaştırdığı tuzaklı yollar. Kalın paltolu beyefendilerin, şık mantolu zarif hanımefendilerin bedenleri apansız yola yapışıveriyor. Mahcup ama sevimli gülüşmeler... Ben İstanbul'u seyrediyorum ve onu merakla bekliyorum...

 > Cadde Klüp mekanımız. Etiler'de. Gerçekten hoş, kaliteli, özgün ve sıcak bir mekan. Gözlerim kapıda. Önce görkemli saçlarını savura savura onun kankası Belma Döner Akyüz geliyor. Adanalı meşhur müteahhit Hacı Döner'in kızı. Sevimliliği, canayakınlılığı, güleryüzüyle işte "tipik bir Adana dişisi" dedirtiyor içtenlikle. Hele ses tonu!.. Adeta "gel beni kucakla" diyor kollarını uzatarak...

 > Onu beklerken bir sohbet, bir sohbet koyusundan. Belma Hanım, Sefa Kaptan ve ben... Üç Adanalı bir araya gelince ne olur? Oraya,  o mekana canlılık gelir. Neşe gelir, yaşam gelir, delikanlılık gelir. Herkesin imrenerek baktığı, kokusuna gülümsediği, kahkahaların havada uçuştuğu espriler gelir. Kısaca can gelir can o mekana!.. Öyle de oldu.

 > Ve kısa bir süre sonra O, kapıdan sessiz sade süzülüverdi, kayıverdi içeri. Siyah bir tül yumağı, tüm mekanı kapladı gizemli ve mağrur bir edayla. O, YÜZYILIN İÇİNDEN SÜZÜLÜP GELEN EFSANE SİNEMA SANATÇISI NEBAHAT ÇEHRE'YDİ.

 > Siyah pantolon, siyah yarı transparan tül bluz ve simsiyah saçarın çerçevelediği, duru fildişi bir cilt... İri siyah gözler, hoş bir kıvrımla konuşan kalın dudaklar... O, efsane sanatçı YILMAZ GÜNEY'İN eski eşi. O, filmlerin ve dizilerin asil yüzü. O, 1960 yılının Türkiye Güzeli... Ve O MUHTEŞEM YÜZYIL'IN VALİDE SULTANI.

> - Hoşgeldiniz Nebahat Hanım.

 > İnce kısık bir sesti onun sesi. Buğulu bir ton...Tane tane temiz bir İstanbul şivesiyle konuşuyordu.

 > - Esas siz hoşgeldiniz İstanbul'umuza.

 > - Türkiye artık Nebahat Çehre'yi değil, Valide Sulan'ı tanıyor ve istiyor. Ne dersiniz, yeniden diriltelim mi?

 > Şipşirin bir edayla,

 > - Yok, artık zaten yeni projelerimiz var. Mistik duygularda gezinen bir proje bu. Ağustosta çekimlere başlayacağız.

 > - Nasıl bir Nebahat Çehre olmak istediniz, nasıl bir Nebahat Çehre oldunuz?

> - Ben de her klasik Türk ailesinde olduğu gibi zamanı gelince iyi bir evlilik yapacağım, gelin olacağım günleri bekliyordum. Babam hukuçuydu, dolayısı ile beni sık sık mahkemeye götürürdü. Ve ben de meslek olarak hukukçu olmayı tercih edecektim şüphesiz. Ancak bir tesadüf beni çoook başka kulvarlara taşıdı.

> -Nasıl bir rastlantıydı bu?

> - Bir arkadaşım Türkiye güzellik müsabakasına (yarışmasına) giriyordu. Bana da ısrar ettiler. O zaman on beş yaşındaydım ve yaş sınırı aranmıyordu.

 > - Sonra?

 > - Kazandım, sonrasında Dünya Güzellik Yarışması için Londra'ya gönderildim. Dönüşte sinemadan teklifler geldi.

 > -Ailenizin bakış açısı neydi? Sonuçta yıl 1960 ve hukukçu bir aile.

 > - Annem son derece ileri görüşlü ve modern bir kadındı.

 > - Sonra?

 > - Kısa dönem çocuk tiyatrosunda oynadım. Aile dostları aracılığıyla Leyla Sayar ve Göksel Arsoy'un oynadığı "Yaban Gülü" filminde zengin ve şımarık bir genç kız rolüyle başladım. Ben de şımarıklık yapıp filmi yarım bıraktım. Oyunculuk bilinci gelişmemişti. Sonra Türker İnanoğlu'nun bir filminde avukat rolüyle ciddi olarak sanatçılık kariyerim başlamış oldu. Sonrası geldi.

 > Belma Hanım ve Reha Bey bu arada bizim resimlerimizi çekiyorlar Nebahat Hanım öyle rahat, öyle doğal ve kendi gibi pozlar veriyor ki!..

 > - Çırılçıplak duygularınızı almak istiyorum, süslemeden aynayla konuşur gibi. Aşk, hüzün, sadakat, öfke, kapris, kıskançlık, şefkat, vefa gibi... Karakterlerimizi oluşturan tüm duygularınızı

> - Aslında tüm bu duygular yaşamın kendisidir. Yaşadığınızın, varolduğunuzun bilincine vardığınız, varlığınızı hissettiren duygulardır bunlar. Mesela herkes beni vakur, mesafeli, soğuk olarak tanır ve tüm roller de bu kimlikle verildi. Ancak gerçekte önceleri hani derler ya "kafasına vur, elinden ekmeğini al" öyleydim işte. Kendim gibiydim. Ama yaşam tecrübeleri elbette insana cila çekiyor. Eğitiyor. En iyi eğitim, deneyimdir. Şimdilerde anlık çıkışlarım var. Ama insanlar beni tanır ve bilirler niyetimi. Kendi yalın kimliğimde en belirgin özelliğim "doğrucu davut"luğumdur.  Mesela insanlar, tenkit edecekleri bir şeyi süsler püsler, zarafet içinde, ince ince söylerler. Ben, hayır efendim! Ben "dannn" diye söylerim. Yürekliyimdir insanları incitmek için değil ama bildiğim ve gördüğüm doğruları söylemekten hiç çekinmem. Ve insancıl yönüm her zaman ağır basar.

> - Eh, haklısınız yani Yılmaz Güney gibi bir devle evlenmek yürek ister, cesaret ister, kendine aşırı güven ister. Ne dersiniz?

> Güldü, gülüştük. Anlamlı bir suskunluk vardı gülücüklerinde. "Bu konuda konuşmak istemiyorum "diyordu gamzeleri.

> - Hep merak etmişimdir bir role girmek, onu yaşatabilmek, kendi kimliğinizden sıyrılarak o kimliği ete kana büründürerek canlandırabilmek, ruh verebilmek ve sonra bu ruhtan sıyrılıp yeniden rutin kimliğinize dönmek psikolojik olarak nasıl bir etki yaratıyor sanatçıda? Günlük yaşamınızda bu ruh gidip gelmelerini yaşar mısınız? Bir kraliçeyi canlandırabildiğiniz gibi tecavüze uğrayan bir kadını da yaşatabilirsiniz.

> - Biz sete geliriz, dekor hazırdır. Rolümüzün gerektirdiği kıyafetleri giyer, makyajımızı yapar ve kamera karşısına geçeriz. Artık o rolün ruhuna bürünmüşüzdür. Çekim biter, motor durur "paydos" dendiği anda giysilerimizle birlikte o ruhu da soyunur orada bırakırız.

> Belma Hanım,

> - Ama bir rolü var ki günlük yaşamıyla örtüşen; Valide Sultan edası... O sabahlığını edayla bağlayışı, yürüyüşündeki asalet, bence rol değil gerçeğinin yansıması. (Kahkahalar)

> - Sıradan bir gününüzü anlatır mısınız Nebahat Hanım?

> - Çok sıradan ve sade. Gün olur bir hafta yataktan çıkmam. Uyurum, uyanır kahvaltımı yapar gazete okur, kitap okurum. O günler yatak benim içine sarıldığım kalem gibidir.

> - Kadın ve kadın hakları konusunda ne düşünürsünüz?

> - Kadın her konuda özgür ve çağdaş olmalıdır. Atatürk'ün bizlere kazandırdığı kadın haklarının savunucusu ve kişilikli Türk kadını profilinden yanayım. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra ülkemizin aydınlanma ve çağdaşlaşma yolundaki kutsal mücadelesinin getirdiği ki ulu önderimizin "benim en büyük zaferimdir " dediği  cumhuriyetin, özellikle kadınlara sunduğu özgürlüğün kıymetini bilmeliyiz.

> - Bu konuda sizin gibi düşünen kadın hakları savunucusu ismi verebilir misiniz?

> -Elbette,  cesur ve kendine özgü yazılar yazan,  ropörtaj yapan gazeteci Ayşe Arman. Çok cesur ve korkusuz yazıyor. Kızını yeni doğum yapmıştı, benimle söyleşi yaptığında. Evet evet ülkemizde böylesi kalemler olmalı, cesur yürek.

> Belma Hanım,

> - Annesi Alman,  onun da etkisi var mı acaba bu cesarette?

> Gülüyoruz... Nebahat Hanım peynirli tostunu ağır ağır yerken anlatıyorum;

> Ayşenin annesi Sevgili Veroniko, sevgili Meki'm, benim kırk yıllık arkadaşım. Onunla tanıştığımda Ayşe beş yaşlarındaydı. Vali Yolu'ndaki stadı gören pembe apartmanın dördüncü katında oturuyorlardı. Ve ben yüreği, etekleri, saçları uçuşan terü-taze idealist genç bir öğretmendim. Veronika ile yirmi üç nisan ront çalışmaları için onun evinde buluşmuştuk. Alman pastası yaparak büyük bir misafirperverlikle karşıladığı o günü unutamam.  Ayşe de o zamanlar şimdiki gibi çılgındı. Durdurak bilmez,heyecan dolu, elinde ayağında mutlaka bir yarası olan, zeki ve afacan bir kızdı. Ablası Suna ne kadar ağır ve aristokratsa Ayşe o kadar çılgındı. Salonun ortasına yığdığı minderlere takla atarkenki korkusuzluğu, kalemine de yansıdı aslında. Sonrası değil, Ayşe için hedefe kilitlenmesi önemliydi. Ve hedefi hep büyük oldu. Ah sevgili Mehmet, babası, kızını nasıl da severdi, bazan öfkeyle kızsa da tipik Adanalı babaydı işte!... Kuralları vardı ama Ayşe'nin "mamisi" onu yumşatırdı hep...

> Belma Hanım,

> -Ablası Suna Apa benim sosyal çalışmalarımdaki değerli bir arkadaşımdır, evet annenin Avrupalı olması kızlarında farklı bir etki yaratmış.

> - Ben Amerikalıları Avrupalılardan daha sıcak buluyorum  diye altını çizdi Nebahat Hanım...

> - Yalnız mı yaşıyorsunuz Nebahat Hanım?

> - Yardımcım, annem ve beni hiç yalnız bırakmayan dostlarım var. Yalnızlık göreceli bir kavram, ben hiç yalnız olmadım.

> - Giysileriniz, evinizin düzeni kendinize mi ait, yardım alıyor musunuz?

> - Günlük yaşantımda da film çalışmalarımda da giysilerimi kendim çizerim. Mesela Özcan Deniz'le çevirdiğim "Haziran Gecesi'nde hastane sahibi güçlü karakteri oluşturmam için, o filmden kazandığım tüm paraların hemen hemen hepsini, o filmdeki giysilerime yatırdım diyebilirim. Güzel sonuçlar, en ince ayrıntılara emek vermekle olur.

> - "Kız sen İstanbul'un neresindensin" diye takılarak sorayım?

> - Ben Samsun doğumluyum, beş yaşında falan İstanbul'a geldim. koyu Laz'ım. Annem Artvinli, babam Karadenizli, dedemiz Beyaz Ruslardan. Konaklar, görkemli bir yaşam. Annem hep "dört beş oda her zaman hazır tutulurdu, konuklar için" derdi. Geçmişimin izleri böyleymiş, ben görmedim. (Kahkahalar.)

> - Günümüz gençliği ile sizin zamanınızın gençliğindeki ortak olan ve ayrılan yönler nelerdir?

> - Şimdiki gençler kişilikli, son derece rahat ve serbest yetişiyorlar. Bizim zamanımızda büyüklerin önünde ayak ayak üstüne atamayız, gülemeyiz, konuşamayız, "odanıza çekilin" ile yetiştirildik. Bu gençler daha özgür. Ama ben bizim gençliğimizin getirisine de inanıyorum. Utanmayı bilirdik, masumiyet vardı. Yüzümüz kızarırdı.

> Bir kahkaha attı,

> - Hala da kızarıyor!... Seks masumiyetle örülüydü. Işıkta yatılmazdı, sevişmeler tatlı bir mahcubiyetle yorgana saklanırdı.

> -Ooo!!!!!...

> - Evet ben beş yaşınnda babamı kaybedip Samsun'dan İstanbul'a göçümüzde annem ikinci evliliğini yaptı. Eşi hakimdi, yani üvey babam. Disiplinli yetiştirildim.

> - Bir çocukluk anınız?

> - İlk okulda Nalan diye bir arkadaşım vardı. Onunla sınıf mümessiliydik. Öğretmen sınıfın idaresini bize bırakırdı. Bizim kapıcının kızı okula gitmiyordu. Biz Nalan'la onu okula götürdük, okumasına sebep olduk. Bir de film çekiliyordu, Mimar Sinan'da Belgin Doruk'la Zeki Müren'in "Beklenen Şarkı'sıydı, sanırım. Okulumuz yokuş yukarıydı. "Film çekiliyor " dediler, hepimiz yokuş aşağı koştuk. Bir türbe vardı, setin etrafını iple sınırlamışlardı. Heyecanla izlerken, Zeki Müren Nalan ile bana çiçek verdi. O çiçeği defterimizin arasına koyarken kulağımıza bir el yapıştı. Öğretmenimiz "ne işiniz var burada?" diye azarlayarak okula götürdü.

> - Ve o azarlanan çocuk şimdi ünlü Valide Sultan öyle mi?.. Gülüşmeler...

> - Size yakınlarınız nasıl hitap eder,  özel bir adınız, küçük isminiz var mı?

> - Evet var. Benim adım özel yaşamımda, dostlarımın arasında NEBUŞ'tur. Ben özellikle istedim ki TÜM ZAMANLARIN ve HER YAŞIN AKRANI OLABİLEYİM!..

> - "Başkasının izinden gidenin izi olmaz!"  Bu güzel söylemin tipik ve güzel örneğisiniz. Kimsenin izinden gitmediniz ve siz oldunuz. Cahide Sonku gibi, Afife Jale gibi... Sizler Büyük önder Atatürk'ün tüm Türk kadınlarında görmek istediği zeki, güzel, yaratıcı ve çağdaş kadınlardansınız. Gençlerimize öneriniz ne olurdu?

> - Ben yaşlanmaktan korkmuyorum, önemli olan kaliteli yaşamak ve sağlıklı yaşlanmaktır.GÜZELLİK ve GENÇLİK GEÇİCİ, YARARLI  ve ANLAMLI İZ BIRAKMAK KALICIDIR... UNUTMASINLAR Kİ BİR MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GİBİ TÜM DÜNYAYA ve TÜM ZAMANLARA ÖRNEK OLAN BİR LİDERİN TORUNLARIYIZ. KENDİ İZLERİNİ KENDİLERİ YARATSINLAR!...

> O mekan, o sohbet, o güzellik ve o Adanalıların ruhu ÇOK ÖZEL BİR GÜNDÜ. İSTANBUL ETİLER'E KIŞ ORTASINDA BAHAR GELMİŞTİ... NİCE BAHARLARA NEBUŞ!!!...

Haber - Söyleşi : Esma Şeref

Haberi Ekleyen: Görman Hesler

Bu haber 3779 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Magazin

Yeni Dizinin Konusu Giresun Oldu

Yeni Dizinin Konusu Giresun Oldu Hande Erçel'in yeni dizisi belli oldu

Bu ülkede erkek kıtlığı yaşanıyor!

Bu ülkede erkek kıtlığı yaşanıyor! Dünyaca ünlü aktrisler ve süpermodellerin anavatanında erkekler karaborsaya düştü!

Filinta setinde neler oluyor?

Filinta setinde neler oluyor? Reytingleri yerlerde olmasına rağmen bölüm başı TRT'den 5 milyon lira aldığı belirtilen Filinta dizisinde olduk...

Ersoy kredi kartı krizi yaşadı

Ersoy kredi kartı krizi yaşadı Bülent Ersoy'un villa ve yalı alan kredi kartı!

Akalın: Eşcinsel evlilik mümkün değil

Akalın: Eşcinsel evlilik mümkün değil Akalın,eşcinsel yaşam ve kültür dergisi Gzone'un yeni sayısına röportaj verdi

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss