Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Köy Enstitüleri ve Günümüzde Eğitim
14 Nisan 2014, 22:56

Köy Enstitüleri ve Günümüzde Eğitim

Hilmi Taşkın yazdı

KÖY ENSTİTÜLERİ VE GÜNÜMÜZDE EĞİTİM

17 Nisan 1940 tarihi ülkemiz eğitimi açısından önemlidir. O gün 3803 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri kuruldu.

Amaç, nüfusun çoğunluğunun yaşadığı köyleri ve köylülerimizi cumhuriyetin ışığı ile aydınlatmaktı.

Bu aydınlanma seferberliğinin neferleri yine köylerden seçilen gençler olacaktı.  Köyü bilen, köy yaşamına yabancı olmayan gençler, enstitülerde eğitilecek ve köylere dönerek cumhuriyetimiz adına görev yapacaklardı.

Buna neden ihtiyaç duyuldu?

Ulusal Bağımsızlık Savaşı kazanılmış, Lozan Barışı imzalanmış ve Cumhuriyet ilan edilmişti. Mustafa Kemal önderliğinde aydınlanma devrimleri başlamıştı.

Hedef çağdaş bir cumhuriyetti… Adımlar bu yönde atılıyordu.

Ancak cumhuriyet Türkiye’sinin yurttaşları, atılan çağdaş adımlara bütünüyle ‘evet’ diyecek yapıda değildi.

Uzun süredir Osmanlı eğitim sisteminin etkisi ile yetişmiş, ya da tarikatların etkisi altında kalmış insanlardan bu dönüşüme ‘evet’ demeyi beklemek de olanaksız idi.

Bir düşünsel dönüşüme ihtiyaç vardı.

Ulusal Kurtuluş Savaşı ile yurdumuz üzerindeki planlarını bozduğumuz güçler, mevcut durumu kullanıyordu.

Genç cumhuriyete karşı tarikatlar ve feodal yapı kullanılıyordu.

Nakşi-Kürt isyanı olan Şeyh Sait İsyanı, bu ortamın kullanılması sonucu çıkmıştı. İsyan, Nakşi tekkeleri aracılığı ile de yayılmıştı.

Tehlikenin ciddiyeti anlaşılınca, TBMM’de ciddi adımlar atılmış ve hızlı bir toplumsal dönüşüm planlanmıştı.

Yurttaşlık Yasası bu adımlardandır.

Tekke ve Zaviyelerin kapatılması bu adımlardandır.

Şapka Giyilmesine Dair Kanun bu adımlardandır.

Harf Devrimi bu adımlardandır.

Millet Mekteplerinin kurulması da bu adımlardandır.

Bu devrimlere rağmen 1930 yılında çıkan ve yine bir Nakşi kalkışması olan Menemen İsyanı, cumhuriyetimizin önderlerini yeni arayışlara itti.

Nüfusumuzun çoğunluğunun yaşadığı köylerin aydınlatılması acil ihtiyaç olarak ortada duruyordu. Cehalet yok edilmeli idi…

Halkevleri bu amaç için kuruldu. Amacı cumhuriyetin ışığını tüm halka yaymaktı. Kentlerimizde Millet Bahçeleri bu amaçla kuruldu.

Ama temel sorun eğitim idi. Kırsaldaki nüfusumuzun çağdaş ve laik bir eğitim ile buluşması gerekiyordu.

Ne yapılmalı idi?

İlk çözüm olarak ‘Eğitmen Mektepleri’ düşünüldü. Askere gelen köy gençleri içinden seçilenler, tezkere sonrası bu mekteplerde kurstan geçirilecek ve köylerinde ‘Eğitmen’ olarak görevlendirilecekti.

Bu eğitim aşısı tutmuştu. Ancak yeterli değildi. Daha kapsamlı bir eğitim projesi gerekiyordu.

Bu kapsamlı proje, 17 Nisan 1940 tarihinde devreye sokuldu.

Zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Öğretmen Okulları Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç bu yeni projenin mimarları idiler.

Bu yapılanmada pedagog Halil Fikret Kanat’ın çalışmalarını da unutmamak gerekir.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün, “Anadolu bozkırında açmadan solan çiçek kalmayacak” sözü enstitülerin amacını ortaya koymaktadır.

Tam 21 güneş aydınlatmaya başladı ülkemizi…

Köylerden seçilen gençler bu 21 merkezde, iş içinde iş için eğitim mantığı ile yetiştirildiler. II. Dünya Savaşının o zor koşullarında birbirleri ile dayanışarak ihtiyaçlarını karşıladılar. 

Kimi öğretmen, kimisi de sağlık memuru oldular.

Ve her biri ‘Çalıkuşu’ özverisi içinde köylere görev aşkı ile dağıldılar. Köy önderi oldular. Anadolu bozkırında solup gidecek olan çiçekler, bilgi ile sulanmaya ve açmaya başladılar.

Her biri Talip Apaydın, Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Dündar, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu ve Dursun Akçam oldular…

Bu aydınlanma destanı ne yazık ki soğuk savaş dönemi politikalarına kurban edildi.

Truman Doktrini ile yeni süreç başladı. Ülkemiz ‘batı bloğu’ lideri ABD’nin limanına demir atıyordu.

ABD, Truman Doktrini ile bizden; serbest seçimler ve çok partili sistemi istiyordu. Kalkınma planlarından vazgeçilmesini istiyordu.

Köy Enstitülerinin kapatılmasını istiyordu…

Bu ABD ‘ricası’ üzerine yeni çalışmalar başladı. Önce Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve ekibi görevden alındı.

Yeni bakan Şemsettin Sirer oldu.

Eğitim programları değiştirildi. “İş içinde iş için eğitim” ilkesinden vazgeçilerek ezberci bir eğitim modeline geçildi.

Ve 1954 yılında DP iktidarı döneminde de kapatıldı…

İşin ilginç bir yanı da şudur. Köy Enstitülerinin eğitim programlarının değiştirildiği dönemlerde ülkemiz ile ABD arasında önemli bir anlaşma imzalandı.

Bu anlaşma, Eğitim işbirliği anlaşmasıdır. Bu anlaşma ile kurulan ve iki ülkeden temsilcilerin katıldığı komisyon, o günden bu güne ülkemizin eğitim politikalarına yön vermektedir.

“Yeşil Kuşak” planına yönelik eğitim politikaları bu komisyonun ürünüdür.

12 Eylül 1980 sonrası devreye sokulan “ılımlı İslam”  planına yönelik eğitim modeli de bu komisyonun ürünüdür.

Kamuoyunda 4+4+4 diye bilinen model de…

Ne yazık ki Köy Enstitüleri kapatıldıktan sonra eğitim sistemimiz, Atatürk Cumhuriyetine ve onun felsefesine insan yetiştirmekten giderek uzaklaştırılmıştır.

Eğitim ve kültür devrimini tamamlayamamış bir cumhuriyet olarak yolumuza devam etmekteyiz.

Ağır aksak yürüyüşümüz bundandır.

Yaşadığımız pek çok sorunun ana nedeni de budur.

“17 Aralık” sonrası ortaya çıkan tabloya sessizliğimizin nedenine de bu açıdan bakabiliriz.

Çünkü ekilen biçilmektedir.

Eğitim, ülkemizde bilimsel, çağdaş ve laik özden uzaklaştırılmış ve cemaatlere ‘tim’ yetiştiren bir yapıya büründürülmüştür.

O nedenle demokrasimiz nitelik açısından sorunludur.

İnsan kalitemiz sorunludur.

İktidarımız yasakçıdır. Kamuoyu tepkileri cılızdır.

Siyasetimiz sorunludur. Seçimler sorunludur.

Eğitimimiz ile ‘tim’ yetiştirirken, çağdaş uygarlığa doğru ‘tim, tim’ yol almamızın nedeni de bu durumdur.

Soran, sorgulayan, üreten ve yöneten insanların yerine; sormayan, üretemeyen ve yönetemeyen insanların gelmesinin kökünde de bu yeni(!) eğitim anlayışı vardır.

Tek adamlık hırsının arka planında da…

Sonuç:  Köy Enstitüleri tamamen ülkemizin ve cumhuriyetimizin ihtiyaçlarından doğmuş bir eğitim modelidir. Üreten, laik, çağdaş ve bilimsel düşünceye inanan, Cumhuriyetin felsefesine sıkı sıkıya bağlı insanlar yetiştirmeyi hedefleyen bu kurumların kapatılması, emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin çıkarlarına hizmet etmiştir.

ABD ile yapılan Eğitim İşbirliği Anlaşması ile kurulan komisyon, planladığı eğitim programları ile aydınlanma sürecini ters yüz etmiştir.

“Yeşil kuşak” ve “ılımlı İslam” planına hizmet amaçlı eğitim programları ülkemiz gençliğine dayatılmaktadır.

Ezberci eğitim modeli buna örnektir. 4+4+4 modeli de bu duruma örnektir.

Bu nedenle ülkemizde eğitim, ne yazık ki yetiştiriyor birilerine ‘tim’… 

Çözüm; laik, bilimsel, çağdaş ve üretime dönük Atatürkçü eğitim…

Bu görev ise hepimizin!

Haber : Hilmi Taşkın Eğitimci,yazar

Haberi Ekleyen: Görman Hesler

Bu haber 1127 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Eğitim

Sol Parti; Eşit, Parasız ve Laik Eğitim İstedi

Sol Parti; Eşit, Parasız ve Laik Eğitim İstedi Sol Parti Giresun İl Yönetim Kurulu yaptığı açıklama ile eğitimde eşit, parasız ve laiklik sözü verdi.

Sınav Merkezli Eğitime Son

Sınav Merkezli Eğitime Son Eğitimin niteliğini olumsuz etkileyen SINAV SİSTEMİNİN öncelikle sorgulanması gerekir.

Okullar ne zaman açılacak?

Okullar ne zaman açılacak? okulların başlama tarihini kesin olarak bildirdi

17 Nisan Okulların Tatil

17 Nisan Okulların Tatil Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın yaptığı açıklamayla son buldu

Diploması sahte çıktı

Diploması sahte çıktı R.G.S.'nin, 19 yıl sahte diplomayla öğretmenlik yaptığı ortaya çıktı.

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss